take off (3)
= to remove something, especially a piece of clothing
= (giyecek, takı vb) çıkarmak
take off phrasal verb |
* My clothes had gotten wet so I took them off.
(Elbiselerim ıslanmıştı bu yüzden onları çıkardım.)
* She took off her shoes and chucked them on the floor.
(Ayakkabılarını çıkarıp yere attı/fırlattı/savurdu.)
* Tom took off his helmet and wiped off his forehead.
(Tom kaskını çıkardı ve alnını sildi.)
* I'd better take my shoes off.
(Ayakkabıları çıkarsam iyi olur/olacak.)
* Tom took off his socks and threw them on the floor.
(Tom çoraplarını çıkardı ve onları yere attı.)
* While you're in the classroom, take off your caps!
(Sınıftayken şapkalarınızı çıkarın.)
* Tom took off his glasses and rubbed his eyes.
(Tom gözlüğünü çıkarıp gözlerini ovuşturdu.)
* Tom was embarrassed when he took his shirt off in front of Mary for the first time, because he had his ex's name tattooed on his chest.
(Tom Mary'nin önünde gömleğini ilk çıkardığı zaman utanmıştı, çünkü göğsüne eski sevgilisinin/kız arkadaşının adını yazdırmıştı/dövme yaptırmıştı.)
* You should take off your shoes outside.
(Ayakkabılarını dışarıda çıkarmalısın/İçeriye ayakkabı ile girmemelisin.)
* I was hot so I took my jacket off.
(Terlemiştim/Sıcak bastırmıştı bu yüzden ceketimi/montumu çıkardım.)
* You must take off your hats in the presence of ladies.
(Hanımefendilerin/Bayanların huzurunda/karşısında şapkalarınızı çıkarmalısınız/çıkarmanız gerekir.)
* I notice you haven't taken off your shoes.
(Bakıyorum da ayakkabılarını çıkarmamışsın/ayakkabılarınla girmişsin içeri.)
* Take off your coat and stay for a while.
(Montunu çıkar da otur biraz.)
* If you're hot, why not take off that jumper?
(Terlediysen kazağını niye çıkarmıyorsun?/Terlediysen kazağını çıkarsana!)
* It's good manners to take off your shoes before entering a house in Japan.
(Japonya'da bir eve girerken ayakkabıların çıkarılması bir görgü kuralıdır.)
* I always take off my shoes as soon as I get home.
(Eve vardığım gibi/varır varmaz daima ayakkabılarımı çıkarırım.)
* I wish he would take off his sunglasses so we can see his eyes.
(Keşke güneş gözlüğünü çıkarsa da biz de gözlerini görebilsek.)
* I had to take my coat off when the sun came out, it was so warm.
(Güneş çıktığında/doğduğunda paltomu çıkarmak zorunda kaldım, hava çok sıcak olmuştu.)
* He took off my wet boots and made me sit by the fire.
(Islak botlarımı çıkardı ve beni ateşin/sobanın yanına oturttu.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder