have a lot on one's plate
have enough/too much on one's platehave one's plate full
= to have a lot of work and responsibilities at the moment
to have a lot of problems to deal with
= yapacak çok işi olmak, çok yoğun/meşgul olmak
bir çok görevi/sorumluluğu/işi olmak
işi başından aşkın olmak, işten başını kaldıramamak
zaten yeterince derdi/sorunu/işi olmak
have a lot on one's plate |
* Ann has a lot on her plate at the moment. She's just had twins!
(Ann şu an çok meşgul. Daha yeni ikizleri oldu/ikiz doğurdu.)
* Don't bother your mother -- she's got a lot on her plate at the moment.
(Anneni rahatsız etme, şu an işi başından aşkın.)
* Sorry I didn’t call you back sooner; I have a lot on my plate right now.
(Sana daha önce/erken dönüş yapamadığım/seni daha çabuk geri arayamadığım için kusura bakma, şu anda çok meşgulüm/işten başımı kaldıramıyorum.)
* What with the new baby and the new house, they have a lot on their plate.
(Yeni doğan bebeklerini ve yeni eve taşınmalarını düşünecek/hesaba katacak olursak, yapacak bir sürü işleri var.)
(Yeni doğan bebekleri ve yeni eve taşınmaları sebebiyle işleri başlarından aşkın.)
* I can't take that on now; I've got too much on my plate already.
(Şu an onunla ilgilenemem, zaten işim başımdan aşkın/elimde bir sürü iş var.)
* I don't want to burden my daughter with my problems; she's got enough on her plate with her husband in prison.
(Kendi sorunlarımla kızıma yük/sıkıntı olmak istemiyorum, hapisteki kocasının derdi ona yetiyor zaten.)
* Simon can't take on any more work. He's got his plate full as it is.
(Simon daha fazla işle uğraşamaz/ilgilenemez. Bu haliyle zaten işi başından aşkın/başını işten kaldıramıyor.)
* I'm sorry I didn't answer your email. I have a lot on my plate right now. I have an important report to finish by Friday, and one of my kids is sick.
(E-postana cevap yazmadığım için özür dilerim. Şu an çok meşgulüm/yoğunum. Cumaya yetiştirmem gereken önemli bir raporum var çocuklarımdan biri hasta oldu.)
* Sorry, but the manager can't speak to you today. The company is launching new products next week and she's got too much on her plate right now.
(Kusura bakmayın, bugün müdür sizinle konuşamayacak/görüşemeyecek. Şirket bu hafta yeni ürününü piyasaya sürüyor, bu sebeple müdür çok yoğun.)
* Wow, Melissa, you take care of your aging mom, go to college, work full-time, and try to run a household. You have a lot on your plate!
(Vay, Melissa, ihtiyar/yaşlı annene bakıyorsun, okula gidiyorsun, tam zamanlı işte çalışıyorsun ve bir evi çekip çevirmek/idare etmek için uğraşıyorsun. Çok fazla işin/sorumluluğun var.)
* Abraham has a lot on his plate right now, we should try to help him in whatever ways we can so he’s not so stressed out.
(Abraham'ın şu an işi başından aşkın, çok fazla strese girmemesi için ne yapabiliyorsak yardımcı olmamız lazım.)
* A: Are you going to the football game with us next weekend?
(Önümüzdeki hafta bizimle futbol maçına gelecek misin/gelir misin?)
B: No, I have a lot on my plate right now. My new job is demanding a lot of overtime work. My wife is out of town on a business trip and I'm taking care of the kids.
(Hayır, Şu an çok yoğunum. Yeni girdiğim işte çok fazla mesaiye kalmam gerekiyor. Karım iş gezisi için şehir dışına çıktı, bu yüzden çocuklarla ben ilgileniyorum.)
* A: Why did you quit your job?
(İşten niye çıktın/ayrıldın?)
B: I didn't like my boss, and I hated having a lot on my plate all the time.
(Patronumdan hoşlanmadım ve her zaman bir sürü yapacak işimin olması hoşuma gitmedi.)
* A: I'm sorry for not coming to your party on Saturday. I've got a lot on my plate right now, what with tests and school interviews coming up.
(Cumartesi günkü partinize gelemeyeceğim için kusura bakmayın. Yaklaşan sınavlar ve okul mülakatları/görüşmeleri nedeniyle şu an çok yoğunum.)
B: I understand. Maybe you can come next time when you're not so swamped.
(Anlıyorum. Müsait olduğun başka zaman gelirsin belki.)
* A: Don't ask your mom for any more favors right now. She has a lot on her plate at the office.
(Annenden daha fazla bir şey yapmasını isteme şu an. Ofiste zaten işi başından aşkın/yeterince iş yapıyor.)
B: I hate this! Ever since she started working, she has no time for me!
(Bundan nefret ediyorum/Off ya! İşe girdiğinden/Çalışmaya başladığından beri bana vakit ayırmıyor.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder