Learning English With Songs
You Sang To Me / Marc Anthony
I just wanted you to comfort me
(beni sadece rahatlatmanı/yüreğime su serpmeni istemiştim)
When I called you late last night
(dün gece geç saatte/vakitte sana uğradığımda/ziyaretine geldiğimde/geldiğim zaman)
you see I was fallin' into love
(gördüğün/anladığın gibi/üzere/anlamışsındır aşka tutuluyordum/aşık oluyordum)
Yes, I was crashin' into love
(evet aşka çarpılıyordum)
Oh of all the words you sang to me
(bana şarkı söyledin tüm sözleri)
About life, the truth and being free, yeah
(hayat, gerçekler ve özgür olmak hakkında olan)
You sang to me, oh how you sang to me
(bana şarkı söyledin, hem de nasıldı öyle bana söylediğin şarkı)
Girl, I live for how you make me feel
(sevgilim, bana hissettirdiklerin için yaşıyorum/yaşama sebebim sana hissettiklerim/sana olan hislerim/aşkım)
So I question all this being real
(bu nedenle bütün bunlar gerçek mi diye soruyorum/şüphedeyim)
'Cause I'm not afraid to love
(çünkü aşık olmaktan/aşktan korkmuyorum)
For the first time I'm not afraid of love
(ilk defa aşktan korkmuyorum)
(normalde aşk beni korkuturdu)
This day seems made for you and me
(bugün sanki senle benim için yaratılmış)
And you showed me what life needs to be
(ve sen bana hayatın ne/nasıl olması gerektiğini gösterdin/anlamamı sağladın)
Yeah, you sang to me, oh you sang to me
(bana şarkı söyledin)
All the while you were in front of me I never realized
(bunca zamandır/tüm bu zaman boyunca gözümün önündeydin/karşımdaydın, ben hiç farkedemedim/farkına varamadım)
I just can't believe I didn't see it in your eyes
(gözlerinde onu nasıl görememişim/fark edememişim inanamıyorum)
I didn't see it, I can't believe it
(anlamadım/farkına varmadım inanamıyorum)
Oh but I feel it
(fakat hissediyorum)
When you sing to me
(bana şarkı söylediğinde)
How I long to hear you sing beneath the clear blue skies
(bulutsuz/berrak mavi gökyüzünün altında şarkı söyleşini duymayı ne çok istiyorum bir bilsen)
And I promise you this time I'll see it in your eyes
(söz, bu defa/sefer gözlerinde onu göreceğim/fark edeceğim)
I didn't see it, I can't believe it
Oh but I feel it
When you sing to me
Just to think you live inside of me
(sadece içimde yaşadığını düşünmenin bile)
I had no idea how this could be
(mümkün olabileceği hiç aklıma gelmezdi)
Now I'm crazy for your love
(şimdi ise aşkından deliriyorum)
Can't believe I'm crazy for your love
(inanamıyorum/inanması zor, aşkından deliye döndüm/seni deli gibi seviyorum)
The words you said you sang to me
(bana söylediklerinle bana şarkı söyledin/sözlerin bana şarkı gibi geldi)
And you showed me where I wanna be
(olmak istediğim yeri/nerede olmak istediğimi gösterdin bana)
Yeah you sang to me, oh sang to me
All the while you were in front of me I never realized
.........
.........
----------- -------
* to call
= ziyaret etmek, uğramak
- I'll call tomorrow and we can discuss it then.
(Yarın uğrarım, onu/bunu o zaman tartışırız/konuşuruz.)
- He called to pay his respects.
(Taziyelerini sunmak için uğradı/ziyaret etti.)
- James called to see you.
(James seni görmeye geldi/seni görmek için uğradı.)
* to be made for
= için yaratılmak/yaratılmış olmak
- We were made for each other.
(Birbirimiz için yaratılmışız.)
- I'm not made for being father.
(Baba olmak için yaratılmamışım/baba olmak bünyeme ters.)
* to long to
= çok istemek, can atmak
- Just like me, they long to be close to you.
(Aynı/tıpkı benim gibi onlar da sana yakın olmak istiyorlar.)
- She longed to see him again.
(Onu bir daha görmeyi çok arzuladı/istedi/görmek için can attı.)
- I long to return home.
(Eve dönmeyi çok istiyorum.)
(beni sadece rahatlatmanı/yüreğime su serpmeni istemiştim)
When I called you late last night
(dün gece geç saatte/vakitte sana uğradığımda/ziyaretine geldiğimde/geldiğim zaman)
you see I was fallin' into love
(gördüğün/anladığın gibi/üzere/anlamışsındır aşka tutuluyordum/aşık oluyordum)
Yes, I was crashin' into love
(evet aşka çarpılıyordum)
Oh of all the words you sang to me
(bana şarkı söyledin tüm sözleri)
About life, the truth and being free, yeah
(hayat, gerçekler ve özgür olmak hakkında olan)
You sang to me, oh how you sang to me
(bana şarkı söyledin, hem de nasıldı öyle bana söylediğin şarkı)
Girl, I live for how you make me feel
(sevgilim, bana hissettirdiklerin için yaşıyorum/yaşama sebebim sana hissettiklerim/sana olan hislerim/aşkım)
So I question all this being real
(bu nedenle bütün bunlar gerçek mi diye soruyorum/şüphedeyim)
'Cause I'm not afraid to love
(çünkü aşık olmaktan/aşktan korkmuyorum)
For the first time I'm not afraid of love
(ilk defa aşktan korkmuyorum)
(normalde aşk beni korkuturdu)
This day seems made for you and me
(bugün sanki senle benim için yaratılmış)
And you showed me what life needs to be
(ve sen bana hayatın ne/nasıl olması gerektiğini gösterdin/anlamamı sağladın)
Yeah, you sang to me, oh you sang to me
(bana şarkı söyledin)
All the while you were in front of me I never realized
(bunca zamandır/tüm bu zaman boyunca gözümün önündeydin/karşımdaydın, ben hiç farkedemedim/farkına varamadım)
I just can't believe I didn't see it in your eyes
(gözlerinde onu nasıl görememişim/fark edememişim inanamıyorum)
I didn't see it, I can't believe it
(anlamadım/farkına varmadım inanamıyorum)
Oh but I feel it
(fakat hissediyorum)
When you sing to me
(bana şarkı söylediğinde)
How I long to hear you sing beneath the clear blue skies
(bulutsuz/berrak mavi gökyüzünün altında şarkı söyleşini duymayı ne çok istiyorum bir bilsen)
And I promise you this time I'll see it in your eyes
(söz, bu defa/sefer gözlerinde onu göreceğim/fark edeceğim)
I didn't see it, I can't believe it
Oh but I feel it
When you sing to me
Just to think you live inside of me
(sadece içimde yaşadığını düşünmenin bile)
I had no idea how this could be
(mümkün olabileceği hiç aklıma gelmezdi)
Now I'm crazy for your love
(şimdi ise aşkından deliriyorum)
Can't believe I'm crazy for your love
(inanamıyorum/inanması zor, aşkından deliye döndüm/seni deli gibi seviyorum)
The words you said you sang to me
(bana söylediklerinle bana şarkı söyledin/sözlerin bana şarkı gibi geldi)
And you showed me where I wanna be
(olmak istediğim yeri/nerede olmak istediğimi gösterdin bana)
Yeah you sang to me, oh sang to me
All the while you were in front of me I never realized
.........
.........
----------- -------
* to call
= ziyaret etmek, uğramak
- I'll call tomorrow and we can discuss it then.
(Yarın uğrarım, onu/bunu o zaman tartışırız/konuşuruz.)
- He called to pay his respects.
(Taziyelerini sunmak için uğradı/ziyaret etti.)
- James called to see you.
(James seni görmeye geldi/seni görmek için uğradı.)
* to be made for
= için yaratılmak/yaratılmış olmak
- We were made for each other.
(Birbirimiz için yaratılmışız.)
- I'm not made for being father.
(Baba olmak için yaratılmamışım/baba olmak bünyeme ters.)
* to long to
= çok istemek, can atmak
- Just like me, they long to be close to you.
(Aynı/tıpkı benim gibi onlar da sana yakın olmak istiyorlar.)
- She longed to see him again.
(Onu bir daha görmeyi çok arzuladı/istedi/görmek için can attı.)
- I long to return home.
(Eve dönmeyi çok istiyorum.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder