25 Aralık 2015 Cuma

İngilizce Deyimler ve İfadeler 78

to come into prominence


= to become notable/important/famous/renowned/noticeable

= sivrilmek, ön plana/öne çıkmak, önem kazanmak, yıldızı parlamak
    dikkat çekmeye başlamak, kendini göstermek, göze çarpmak
    bilinen bir sima olmak, ünlenmeye/tanınmaya başlamak, isim yapmak, üne kavuşmak

ingilizce yıldızı parlamak öne çıkmak önem kazanmak sivrilmek dikkat çekmek
to come into prominence English phrase

* He came into prominence during the World Cup in Italy.
  (İtalya'daki Dünya Kupası'nda kendini gösterdi/dikkatleri çekmeyi başardı/yıldızı parladı.)

* She came into prominence as an artist in the 1960s.
  (Bir sanatçı/ressam olarak 1960'lı yıllarda ön plana çıktı/dikkatleri çekti/ünlendi/yıldızı parladı.)

* He came into prominence in the Cuba affair.
  (Küba meselesinde/sorununda ön plana çıktı/dikkatleri çekti/tanınmaya başladı.)

* He quickly came into prominence in medical circles.
  (Tıp dünyasında/çevrelerinde kısa sürede adını duyurdu/yıldızı parladı/isim yaptı.)

* Tales come into prominence in oral narrative traditions through their universal characteristics.
  (Sözlü anlatım türleri içinde masallar, evrensel nitelikleriyle ön plana çıkar/çıkmaktadır.)

* Tina Fey came into prominence as a writer and comedian on "Saturday Night Live".
  (Tina Fey, "Saturday Night Live" programında yazarlık ve komedyenlik özellikleriyle dikkatleri çekti/sivrildi/yıldızı parladı.)

* She first came into prominence as an artist in 1989.
  (Bir sanatçı/ressam olarak ilk 1989 yılında tanınmaya başladı/yıldızı parladı.)

* He is a young actor who has recently come into prominence.
  (Son zamanlarda dikkat çekmeye başlayan/yıldızı parlayan genç bir aktördür/oyuncudur.)

* She came into national prominence as an artist in the 1960s.
  (1960'lı yıllarda bir sanatçı/ressam olarak ulusal/ülke çapında bir üne kavuştu.)

* She first came into prominence during the late forties, when she starred in a few movies.
  (Bir kaç filmde başrol oynadığı kırklı yaşların sonlarına doğru bir üne kavuştu.)
  (İlk yıldızı parladığında/ünlü olduğunda bir iki filmde başrol oynadığı kırklı yaşların sonlarına gelmişti.)

* Wally came into prominence when he won the state championship.
  (Vally eyalet şampiyonluğunu kazandığında dikkatleri çekti/isim yaptı/üne kavuştu.)

* If a band becomes famous, they've come into prominence.
  (Eğer bir müzik gurubu ünlü oluyorsa, dikkatleri çekmişler demektir.)

* In 1965, two important figures came into prominence.
  (1965 yılında iki isim/şahsiyet dikkatleri çekti/ön plana çıktı.)

* He's obviously one of those officers who's come into prominence in Afghanistan.
  (O hiç şüphesiz Afganistan'da dikkatleri çeken/sivrilen askerlerden biridir.)

* This book is about research in architecture, a subject that has recently come into prominence.
  (Bu kitap/Elinizdeki bu kitap mimaride son zamanlarda önem kazanan/öne çıkan bir konuyla ilgili araştırma/çalışma hakkındadır/araştırmayı/çalışmayı içermektedir.)

* Today's data technologies are developing at a speed that is hard to keep up with. In this process, a factor coming into prominence as much as processing and presentation of data, is "storage requirements".
  (Günümüz veri teknolojileri, neredeyse hızına ayak uydurulamayacak bir ivmeyle gelişmektedir. Bu süreç içerisinde ise verilerin işlenmesi ve sunulması kadar ön plana çıkan faktör/unsur "depolama ihtiyaçları"dır.)

* BAHÇIVAN, adding new solutions of the period to its product range, such as Industrial Exhausters, Ventilator with Shutter and Draught Inducer, started to come into prominence in domestic exhibitions and sectoral magazines.
  (Ürün gamına sanayi aspiratörleri, kapaklı ve baca aspiratörleri gibi dönemin yeni çözümlerini ekleyen BAHÇIVAN, yurt içi fuarlarda ve sektörel dergilerde ön plana çıkmaya/dikkat çekmeye başladı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder