to come into play
= to become involved/an important factor in something
to start to happen or have a use or an effect in a particular situation
to go into force
= devreye girmek, işin içine girmek/katılmak
karışmak, bulaşmak, ilgisi olmak, alakalı olmak
etkili olmak, rolü olmak, sahne almak
kullanılmaya başlamak, yürürlüğe girmek, faaliyete geçmek
come into play English phrase |
* Oh, I'm sure personalities always come into play in situations like this.
(Oh, bu gibi durumların her zaman kişilikle/şahsiyetle alakalı olduğundan eminim.)
(Oh, Çok iyi biliyorum ki bu gibi durumlarda her zaman işin içine kişilikler/şahsiyetler girer.)
* When the new policy comes into play, fewer people will have control.
(Yeni politika uygulamaya geçtiğinde/yürürlüğe girdiğinde kontrol/otorite/güç çok az insanda olacak.)
* This rule will come into play immediately.
(Bu yasa/kural acilen/ivedilikle yürürlüğe girecek/hayata geçirilecek.)
* In the summer months a different set of climatic factors come into play.
(Yaz aylarında farklı iklim koşulları devreye giriyor/etkili oluyor/sahne alıyor.)
* In sales, all of your skills come into play. You use them all.
(Satışta/Satış yaparken sahip olduğunuz tüm yetenekler işin içine girer. Hepsini/Bütün yeteneklerinizi kullanınırsınız/yeteneklerinizden faydalanınırsınız.)
* All your hard practice and preparation will now come into play in the finals.
(Bütün o zorlu/sıkı idman/antrenman ve hazırlıklarınızın önemini/faydasını şimdi finallerde göreceksiniz.)
(Bütün o zorlu/sıkı idman/antrenman ve hazırlıklarınız şimdi finallerde etkisini gösterecek/devreye girecek.)
* New 20 euro notes come into play on Wednesday
(Yeni 20 Euroluk kağıt paralar Çarşamba günü tedavüle giriyor/girecek/piyasaya sürülüyor.)
* In the recent Sheena Bora murder case, the entire Mumbai police department has come into play.
(Geçenlerdeki Sheena Bora cinayeti davasında Mumbai polis departmanının tamamı işin içine girmiş/dava üzerinde çalışmış.)
* When the case couldn't be solved by the police department alone, that's when the experts came into play.
(Davayı/Dosyayı ne zamanki polis tek başına çözemezse işte o zaman devreye uzmanlar girer.)
* The task of conducting attack on the enemy will be coming into play shortly.
(Düşmana taarruz/saldırı düzenlenmesi/gerçekleştirilmesi görevi kısa süre içerisinde tatbik edilecek/uygulamaya/faaliyete geçirilecek.)
* The airbus flight will come into play the moment the sky is clear.
(Hava açıldığı/Hava şartları normalde döndüğü an/gibi uçakların uçuşu başlayacak/faaliyete geçecek.)
* The electric power comes into play to run various machines.
(Elektrik gücü çeşitli makineleri çalıştırmak için devreye girer/çalıştırmada kullanılmaktadır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder