8 Aralık 2015 Salı

İngilizce Deyimler ve İfadeler 63

to come into play


= to become involved/an important factor in something
    to start to happen or have a use or an effect in a particular situation
    to go into force

= devreye girmek, işin içine girmek/katılmak
    karışmak, bulaşmak, ilgisi olmak, alakalı olmak
    etkili olmak, rolü olmak, sahne almak
    kullanılmaya başlamak, yürürlüğe girmek, faaliyete geçmek

ingilizce devreye girmek karışmak kullanılmaya başlamak
come into play English phrase

* Oh, I'm sure personalities always come into play in situations like this.
  (Oh, bu gibi durumların her zaman kişilikle/şahsiyetle alakalı olduğundan eminim.)
  (Oh, Çok iyi biliyorum ki bu gibi durumlarda her zaman işin içine kişilikler/şahsiyetler girer.)

* When the new policy comes into play, fewer people will have control.
  (Yeni politika uygulamaya geçtiğinde/yürürlüğe girdiğinde kontrol/otorite/güç çok az insanda olacak.)

* This rule will come into play immediately.
  (Bu yasa/kural acilen/ivedilikle yürürlüğe girecek/hayata geçirilecek.)

* In the summer months a different set of climatic factors come into play.
  (Yaz aylarında farklı iklim koşulları devreye giriyor/etkili oluyor/sahne alıyor.)

* In sales, all of your skills come into play. You use them all.
  (Satışta/Satış yaparken sahip olduğunuz tüm yetenekler işin içine girer. Hepsini/Bütün yeteneklerinizi kullanınırsınız/yeteneklerinizden faydalanınırsınız.)

* All your hard practice and preparation will now come into play in the finals.
  (Bütün o zorlu/sıkı idman/antrenman ve hazırlıklarınızın önemini/faydasını şimdi finallerde göreceksiniz.)
  (Bütün o zorlu/sıkı idman/antrenman ve hazırlıklarınız şimdi finallerde etkisini gösterecek/devreye girecek.)
 
* New 20 euro notes come into play on Wednesday
  (Yeni 20 Euroluk kağıt paralar Çarşamba günü tedavüle giriyor/girecek/piyasaya sürülüyor.)

* In the recent Sheena Bora murder case, the entire Mumbai police department has come into play.
  (Geçenlerdeki Sheena Bora cinayeti davasında Mumbai polis departmanının tamamı işin içine girmiş/dava üzerinde çalışmış.)

* When the case couldn't be solved by the police department alone, that's when the experts came into play.
  (Davayı/Dosyayı ne zamanki polis tek başına çözemezse işte o zaman devreye uzmanlar girer.)

* The task of conducting attack on the enemy will be coming into play shortly.
  (Düşmana taarruz/saldırı düzenlenmesi/gerçekleştirilmesi görevi kısa süre içerisinde tatbik edilecek/uygulamaya/faaliyete geçirilecek.)

* The airbus flight will come into play the moment the sky is clear.
  (Hava açıldığı/Hava şartları normalde döndüğü an/gibi uçakların uçuşu başlayacak/faaliyete geçecek.)

* The electric power comes into play to run various machines.
  (Elektrik gücü çeşitli makineleri çalıştırmak için devreye girer/çalıştırmada kullanılmaktadır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder