22 Aralık 2015 Salı

İngilizce Deyimler ve İfadeler 75

to come into the world


= to be born

= doğmak, dünyaya gelmek

ingilizce doğmak dünyaya gelmek
come into the world English phrase

* I came into this world nearly seventy years ago.
  (Bu dünyaya yaklaşık yetmiş yıl önce geldim/Bu dünyaya gelelik yaklaşık yetmiş yıl oldu.)

* Little Timmy came into the world on a cold and snowy night.
  (Bebek Timmy soğuk ve karlı bir gecede dünyaya gelmişti/doğmuştu.)

* I did not come into the world of own choice.
  (Kendi isteğimle dünyaya gelmedim/Doğmak/Dünyaya gelmek benim tercihim değildi.)

* He came into the world kicking and screaming just like the rest of us.
  (O da tıpkı diğerlerimiz gibi tepik atarak ve feryatlarla dünyaya geldi.)

* I came into the world a subject of King George the Third.
  (Ben Kral Üçüncü George'un bir kulu olarak dünyaya geldim/doğdum.)

* We come into this world crying while all around us are smiling.
  (Etrafımızdakiler gülümserken biz ağlayarak bu dünyaya geliyoruz/doğuyoruz.)

* Whatever comes into this world has to end too.
  (Doğan her şey ölümlüdür de.)

* Every child deserves to come into this world safe and sound.
  (Her çocuk bu dünyaya sağ salim bir şekilde gelmeyi hak ediyor.)
  (Sağ salim/Kazasız belasız bir şekilde bu dünyaya gelmek/doğmak her çocuğun hakkıdır.)

* Watching a baby come into this world is an amazing experience!
  (Bir bebeğin/çocuğun dünyaya gelişini izlemek müthiş/anlatılmaz bir deneyim!)

* Babies come into the world ready to learn language.
  (Bebekler dil öğrenmeye hazır bir şekilde/halde doğarlar/dünyaya gelirler.)

* Much unhappiness has come into the world because of bewilderment and things left unsaid.
  (Mutsuzluğun çoğu dünyaya şaşkınlık ve söylenmeden kalmış şeyler nedeniyle gelmiştir.)

* No individual has any right to come into the world and go out of it without leaving something behind.
  (Hiç kimsenin dünyaya gelip geride hiçbir şey bırakmadan dünyadan ayrılma hakkı yoktur.)

* You have come into a hard world. I know of only one easy place in it, and that is the grave.
  (Zorlu/Sıkıntılarla dolu bir dünyaya geliyoruz. Burada sadece bir tek rahat yer biliyorum, o da mezar.)

* Sex education is legitimate in that girls cannot be taught soon enough how children don't come into the world.
  (Cinsellik eğitimi kadınlar çocuk doğurmamayı/dünyaya getirmemeyi yeterince çabuk öğrenemezler diye yasaldır/verilmektedir.)

* We come into the world the way we come into the world, it's not our choice, but at lease we're here.
  (Doğarak bu dünyaya geldik, bu bizim seçimimiz/elimizde olan bir şey değildi, aman neyse buradayız işte/dünyaya gelmişiz işte.)

* I came into the world without anything. I will leave the world without anything but love. Everything else is borrowed.
  (Dünyaya geldiğimde/Doğduğumda hiçbir şeyim yoktu. Dünyadan göçerken de/Ölürken de aşktan/sevgiden başka bir şeyim olmayacak. Sevgiden başkası emanettir/borçtur/sana gerçekten ait değildir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder