to come into collision
= to crash together with a violent impact
to conflict in attitude/opinion/desire
= (araba vb) çarpmak, çarpışmak
çatışmak, tartışmak, ihtilafa düşmek, fikir ayrılığı yaşamak/çıkmak
to come into collision English phrase |
* Their car had come into collision with a lorry.
(Arabaları bir kamyonla çarpışmıştı.)
* His car came into collision with a bus at the crossroads.
(Arabası kavşakta/dört yolda bir otobüsle çarpıştı.)
* The two vehicles came into collision at great speed.
(İki araç büyük bir süratle/hızla çarpıştılar.)
* Russian Bear aircraft could come into collision with UK aircraft, it has been suggested.
(Rus savaş uçaklarıyla İngiliz uçaklarının havada çarpışabilecekleri söyleniyor/iddia ediliyor.)
* Do not let the digital control come into collision with other objects.
(Elektronik kumandanın diğer nesnelere çarpmamasına dikkat edin.)
* "Fortunately for that fellow too," said Tip, "or he and I might have come into collision."
(Tip, "o öğretim üyesi de şanslıymış yoksa o ve ben çatışabilirdik/ihtilafa düşebilirdik" dedi.)
* When principle and prejudice come into collision, principle retires and leaves prejudice the victor.
(Prensip ile ön yargı çatıştığı/ters düştüğü zaman, prensip geri çekilir ve zafer ön yargının olur.)
* When her love and her conscience came into collision, as they did so often, her conscience won but her love did not diminish.
(Aşkı ile vicdanı çatıştığı zaman/arasında kaldığı zaman, ki bu sık sık olurdu/bunu sık sık yaşardı, vicdanı galip gelirdi ama aşkı/sevgisi azalmazdı/aşkında azalma olmazdı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder