to come into (3)
= to enter (a place)
= bir yere girmek, gelmek, katılmak
come into phrasal verb English |
* Everyone watched her as she came into the room.
(Odaya girerken herkes ona baktı.)
* How did you come into my house?
(Evime nasıl girdin?)
* Search everyone who comes into this room.
(Bu odaya giren herkesi ara.)
* Tom, could you come into my office?
(Tom, ofisime gelebilir misin?)
* Don't come into my room without knocking.
(Kapımı çalmadan/tıklatmadan odama girmeyin.)
* I'll come into the office early tomorrow.
(Yarın ofise erken geleceğim.)
* Why didn't you come into work yesterday?
(Dün niye işe gelmedin?)
* Tom came into the restaurant and sat at his usual table.
(Tom restorana girip her zamanki masasına oturdu.)
* Can't you keep your dog from coming into my garden?
(Köpeğinin bahçeme girmesini engelleyemez misin?)
* A good idea came into my head.
(Aklıma güzel/iyi bir fikir geldi.)
* A new student came into the class.
(Sınıfa yeni bir öğrenci geldi/katıldı.)
* John came into my room without knocking.
(John kapımı çalmadan odama girdi.)
* The burglar came into the house through this door.
(Hırsız eve bu kapıdan girdi.)
* She knelt down as she came into the church.
(Kiliseye girince dizlerinin üstüne çöktü.)
* Tears came into my eyes when I was chopping onions.
(Soğan doğrarken gözlerime yaş geldi/gözlerim yaşardı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder