to come into leaf/flower/blossom/bloom
= to start to produce leaves or flowers
to start to produce leaves in spring
to have or start growing leaves, at a particular time of year
when a plant comes into leaf, it has or gets leaves on it
(for a flower) to bloom, (for a plant, bush, or tree) to begin to have many blossoms
= yeşermek, dallanıp budaklanmak
yapraklanmak, tomurcuklanmak, yaprak açmak/çıkarmak/vermek
çiçeklenmek, çiçek açmak
to come into leaf to come into flower |
* The roses are just coming into flower.
(Güller yeni yeni/daha yeni açmaya/çiçek açmaya başladı/başlıyor.)
* The trees began to come into leaf.
(Ağaçlar yeşermeye/yapraklanmaya başladı.)
* It is in early spring that daffodils come into bloom.
(Fulya/Nergis çiçekleri baharın başında açarlar/çiçeklenirler.)
* When do they normally come into blossom?
(Normalde/Genellikle ne zaman çiçek açarlar/çiçeklenirler?)
* Bulbs planted late in winter come into flower in early summer.
(Kışın sonlarına doğru dikilen/ekilen çiçek/lale soğanları yazın başında çiçek açar/çiçeklenmeye başlar.)
* The crocuses are late coming into flower.
(Safranların çiçeklenmesi gecikti.)
* Roses start to come into flower in June.
(Güller Haziran'da çiçek açmaya başlar.)
* The bushes are just coming into leaf.
(Fidanlar daha yeni yeşeriyor/yapraklanıyor/dallanıp budaklanıyor.)
* The trees have come into leaf early this year.
(Ağaçlar bu sene erkenden yapraklanmaya/yeşermeye başladı.)
* Look at the roses are just coming into bloom.
(Yeni yeni açan/çiçeklenen güllere bakın.)
* This rose comes into bloom later in the summer.
(Bu gül-çeşidi/türü- yazın sonlarına doğru açar/çiçeklenir.)
* When do these bushes come into bloom?
(Bu fidanlar ne zaman yeşeriyor/dallanıp budaklanıyor?)
* The forest was just coming into leaf.
(Orman yeni yeni yeşeriyordu/daha yeni yeşermeye başlamıştı.)
* The trees have not yet come into leaf.
(Ağaçlar henüz daha yeşermedi/Ağaçların henüz yaprakları çıkmaya başlamadı.)
* The lilacs have begun to come into flower.
(Leylaklar çiçek açmaya başladı.)
* The hedgerows were just coming into leaf.
(Çalılıklar yeni yeni yeşeriyordu/dallanıp budaklanıyordu.)
* There is a marked difference in the times trees come into leaf between London and North Wales.
(Londra ile Kuzey Galler arasında ağaçların yeşermeye başladığı zaman/dönem bakımından belirgin/bariz bir fark vardır/bulunmaktadır.)
* The Japanese maple that stands across the drive had just come into leaf.
(Araba yolunun/Caddenin ortasında duran/bulunan japonakçaağacı daha yeni yeşermişti/dallanıp budaklanmıştı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder