29 Ekim 2015 Perşembe

Çeviri Çalışmaları 9

Learn English Through News / Haberlerle İngilizce


Bombings in Turkey
Thousands of people have taken part in protests in Turkey, one day after twin explosions killed at least 95 people outside the capital's main train station.
The suspected suicide bomb attack left hundreds injured, 65 remain in intensive care, while pro-Kurdish politicians put the death toll as high as 126.
Protestors today chanted anti-government slogans while some accused President Erdogan and the ruling AK Party of being responsible for the violence.
The Turkish government has described yesterday's bombing in Ankara as a terrorist attack, the most deadly of its kind on Turkish soil.
Today, a senior government official said parliamentary elections set for November 1st will go ahead as planned,
but said security will be stepped up at election rallies and the election will be held in a secure way.

ingilizce türkçe çeviri haber kelime örnek cümle turkish translate
learn english news haberlerle ingilizce

------ -----
Bombings in Turkey
(Türkiye'de Bombalı Eylemler)

Thousands of people have taken part in protests in Turkey, one day after twin explosions killed at least 95 people outside the capital's main train station.
thousands of= binlerce
* Every year thousands of visitors flock to Seattle.
  (Her yıl binlerce ziyaretçi/turist, Seattle'a akın ediyor.)
to take part in something= bir şeye katılmak, iştirak etmek
* Will you take part in the ceremony?
  (Törene katılacak mısın?)
to take part in protests= eylemlere/protesto gösterilerine katılmak
protest= gösteri, protesto, eylem
* It seems the protests won't stop in Egypt.
  (Mısır'da gösteriler/protestolar sona ermeyecek/durmayacak gibi görünüyor.)
one day/two days after something= bir şeyden bir gün/iki gün sonra
* She died two days after his arrival.
  (Gelişinden/Geldikten iki gün sonra öldü.)
twin explosions= iki/çifte patlama
to kill= öldürmek
at least= en az, asgari
outside= dışında
capital= başkent
(Başkentteki ana tren garının dışında en az 95 insanın öldürüldüğü/öldüğü çifte patlamadan bir gün sonra Türkiye'de binlerce insan protesto gösterilerine katıldı/binlerce insanın katıldığı gösteriler düzenlendi/gerçekleşti.)

The suspected suicide bomb attack left hundreds injured, 65 remain in intensive care, while pro-Kurdish politicians put the death toll as high as 126.
suspected= sanılan, şüphelenilen, kuşkulanılan, diye/olduğu düşünülen
* You can also help improve the web for everyone by reporting suspected malicious sites.
  (Siz de kötü amaçlı olduğundan şüphelenilen siteleri raporlayarak web'in herkes için daha iyi bir ortam olmasına yardımcı olabilirsiniz.)
suicide bomb attack= canlı bomba saldırısı, intihar bombacısı eylemi/saldırısı
to leave (left)= olmasına neden olmak, yol açmak, ile sonuçlanmak, geride bırakmak
* Flooding during the last two months in Bulgaria has killed at least 50 people, hundreds of cattle and left thousand of people homeless, according to civil defence officials.
  (Sivil savunma yetkililerinin açıklamalarına göre, Bulgaristan'da son iki aydır meydana gelen seller en az 50 kişinin ölümüne, yüzlerce büyükbaş hayvanın telef olmasına ve binlerce kişinin evsiz kalmasına neden oldu.)
* Serbia currently suffers from an economic crunch that has left hundreds of thousands without jobs.
  (Sırbistan şu anda yüz binlerce insanın işini kaybettiği bir ekonomik kriz yaşıyor.)
* Childhood problems often leave emotional scars.
  (Çocukluk sorunları çoğunlukla duygusal/ruhsal hasarlara sebep olur/yol açar.)
injured= yaralı
to remain in intensive care= yoğun bakımda kalmak/tutulmak
while= oysa, oysaki, halbuki, fakat, ..iken, aksine, iki farklı/zıt fikirden/ gerçekten/durumdan bahsederken
* Nobody gave him a hand when he was in difficulty, while he had been helpful to everybody in past.
  (Zor zamanında ona kimse yardımcı olmadı, halbuki/oysa o geçmişte herkese yardımcı olmuştu.)
* Flats are expensive, while houses are cheap.
  (Apartman daireleri pahalı oysa/halbuki evler ucuz/Apartman daireleri pahalıyken evler ucuz.)
pro- = yanlısı, taraftarı, destekçisi, destekleyen
* He was pro-Russian.
  (Rusya yanlısı/taraftarı biriydi/Rus destekçisiydi.)
pro-Kurdish politicians= Kürt yanlısı siyasetçiler/siyasiler/politikacılar
to put= açıklamak, ilan etmek, duyurmak, ifade etmek, dile getirmek
* I put my objections bluntly.
  (Ben itirazımı açık açık/dobra dobra söylerim/ifade ederim.)
death toll= ölü sayısı, toplam ölü sayısı, ölenlerin sayısı
to put the death toll as= ölü sayısını ... olarak açıklamak/duyurmak/ilan etmek
(Canlı bomba olduğu düşünülen saldırıda 65'i yoğun bakımda olmak üzere yüzlerce kişi yaralandı, fakat Kürt yanlısı siyasetçiler ölü sayısını 126 olarak daha yüksek açıkladılar/ilan ettiler.)

Protestors today chanted anti-government slogans while some accused President Erdogan and the ruling AK Party of being responsible for the violence.
protestor= gösterici, eylemci, protestocu
to chant slogans= slogan atmak
anti-government= hükümet karşıtı/aleyhine
to chant anti-government slogans= hükümet karşıtı slogan atmak
some= kimi, kimisi, bazıları, kimi/bazı/bir takım insanlar
* Some think he is dead.
  (Kimileri onun ölü olduğunu/öldüğünü düşünüyor.)
* The result came as a surprise to some.
  (Bu sonuç kimilerine/bazılarına/bazı insanlara sürpriz oldu/Bazıları bu sonucu beklemiyordu.)
to accuse someone of something/doing something= birini bir şeyle/bir şey yapmakla suçlamak/itham etmek/eleştirmek
* The Turkish government accuse European countries of giving support to the PKK.
  (Türk hükümeti Avrupa ülkelerini PKK'ya destek vermekle suçluyor/itham ediyor.)
* He accused me of being a liar.
  (Beni yalancılıkla/yalancı olmakla/yalan söylemekle suçladı/itham etti.)
ruling= iktidar, yönetim, hükümet, iktidardaki, yönetimdeki
* I voted for the ruling party in last elections.
  (Son seçimlerde iktidar partisine/iktidardaki partiye oy verdim/oy attım/Son seçimlerde oyumu iktidar partisine verdim.)
responsible for something= bir şeyden sorumlu, bir şeyin sorumlusu/müsebbibi
* If that is true then he is not responsible for the accident.
  (Eğer bu doğruysa kazadan o sorumlu değil, kazanın sorumlusu/müsebbibi o değil.)
responsible for the violence= şiddetin sorumlusu
(Bazı insanlar şiddetin sorumlusu olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidardaki Ak Partiyi suçlarken eylemciler hükumet karşıtı/aleyhinde slogan attılar.)

The Turkish government has described yesterday's bombing in Ankara as a terrorist attack, the most deadly of its kind on Turkish soil.
Turkish government= Türk hükümeti/yönetimi
to describe something/someone as something= bir şeyi/kimseyi bir şey olarak nitelemek/tanımlamak/görmek/kabul etmek/saymak, bir şeyin bir şey olduğunu belirtmek/ifade etmek/söylemek
* Commentators have described the sound of vuvuzelas as "annoying" and "satanic".
  (Maç spikerleri vuvuzelaların sesini "rahatsız edici" ve "şeytani" olarak tarif ettiler/nitelediler/ifade ettiler.)
* Paramedics described the scene as a battlefield.
  (Sağlık görevlileri olay yerini savaş alanı olarak nitelediler/olay yeri için savaş alanı tanımlaması/benzetmesi yaptılar.)
yesterday's bombing in Ankara= Ankara'daki dünkü bombalama eylemi, Ankara'da dün yaşanan/meydana gelen bombalama eylemi
terrorist attack= terör saldırısı/eylemi
to describe something as a terrorist attact= ..yı terörist saldırı olarak nitelemek
its kind= türünün (burada terör saldırısına refer ediyor.)
the most deadly of its kind= en ölümcül/en fazla ölü sayısının meydana geldiği terör saldırı, en kanlı terör saldırısı
Turkish soil= Türk toprakları, Türkiye devleti/ülkesi
the most deadly of its kind on Turkish soil= Türkiye'deki en kanlı terör saldırısı/eylemi
(Türk hükümeti dün Ankara'da yaşanan bombalama eylemini bir terör saldırısı olarak niteleyip Türkiye'deki en kanlı terör saldırısı/eylemi olduğunu söyledi.)

Today, a senior government official said parliamentary elections set for November 1st will go ahead as planned, but said security will be stepped up at election rallies and the election will be held in a secure way.
senior government official= üst düzey hükumet yetkilisi, hükumetin ileri gelenlerinden/önemli isimlerinden
to say= söylemek
parliamentary election= parlamento/meclis/milletvekili seçimi, genel seçim
to set = (tarihini/gününü/saatini) kararlaştırmak/belirlemek
* Have they set a date for the wedding?
  (Düğün için bir tarih belirlediler mi/Düğün tarihini belirlediler mi/kararlaştırdılar mı?)
* Kosovo currently is without a parliament, and all eyes are on the upcoming snap elections, set for December 5th.
  (Şu anda Kosova meclissiz durumda ve tüm gözler 5 Aralık'ta/Aralık'ın 5'inde yapılacak erken seçimlere çevrilmiş durumda.)
to go ahead as planned= planlandığı/kararlaştırıldığı gibi/üzere devam etmek/sürmek
* The organisers of the marathon said that the event would go ahead, regardless of the weather conditions.
  (Maraton organizatörleri, hava şartları/durumu ne olursa olsun organizasyonun devam edeceğini/organizasyona devam edileceğini söyledi.)
security= güvenlik
to step up= arttırmak, yükseltmek
* Security at the airport has been stepped up since the bomb scare.
  (Bomba alarmından bu yana havaalanında güvenlik-tedbirleri/seviyesi/önlemleri- arttırıldı.)
  (Havaalanı güvenliği bomba ihbarı dolayısıyla arttırıldı/bombalı eylem endişesiyle arttırıldı.)
election rally= seçim mitingi, seçim propaganda toplantısı
to hold= düzenlemek, yapmak, gerçekleştirmek
* We have to rent a room to hold the party in.
  (İçinde/İçerisinde partiyi yapmak için/üzere bir oda kiralamamız lazım.)
to be held= düzenlenmek, yapılmak, gerçekleştirilmek
* Rio's carnival is held in February.
  (Rio karnavalı Şubat ayında yapılıyor/düzenleniyor.)
* The vote would be held Tuesday.
  (Oylama Salı günü yapılacak/gerçekleşecek.)
in a secure way= güvenli bir şekilde, emniyet içinde
(Bugün, üst düzey bir hükumet yetkilisi 1 Kasım'da yapılacak milletvekili seçimlerinin takviminin planlandığı gibi işleyeceğini ama seçim mitinglerinde güvenliğin arttırılacağını ve seçimlerin güvenli bir şekilde yapılacağını söyledi/ifade etti.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder