can't bear
= If you can't bear something/someone, you dislike them very much.
If you can't bear to do something, you cannot do it because it makes you so unhappy.
can't stand/suffer/endure/tolerate/accept
= dayanamamak, tahammül edememek, katlanamamak
hiç hoşlanmamak, uyuz olmak, gıcık olmak
can't bear english phrase |
* I can't bear the noise any longer.
(Artık gürültüyü çekemiyorum/kaldıramıyorum/gürültüye tahammül edemiyorum.)
* Sue can't bear to be parted from her baby daughter.
(Sue küçük kızından/kız bebeğinden ayrılmayı kabullenmez/ayrılmaya/ayrı kalmaya dayanamaz.)
* I can't bear people who lie.
(Yalan söyleyen insanları hiç sevmem.)
* He can't bear people smoking while he's eating.
(Yemek yerken insanların yanında sigara içmelerinden hiç hoşlanmıyor/içmelerine uyuz oluyor/gıcık oluyor.)
* I can't bear the thought of her with another man.
(Onun başka bir erkekle birlikte olduğu düşüncesine katlanamıyorum/düşüncesi bana çok ağır geliyor.)
* John can't bear even the sight of Mary.
(John Mary'i görmeye bile dayanamaz/Mary'yi görmek bile John'a çok zor geliyor.)
* Please don't leave me. I couldn't bear it.
(Ne olur beni bırakma/terk etme. Buna dayanamam.)
* She couldn't bear to talk about it.
(O konudan bahsetmekten/O konuyu konuşmaktan hoşlanmıyordu.)
* I can't bear seeing food thrown away.
(Yemeklerin atıldığını/Atılmış yemek/yiyecek görmeye dayanamıyorum.)
* I can't bear another man to come near me since I met you.
(Seninle tanıştığımdan beri, başka bir adamın yanıma yaklaşmasına/bana sokulmasına dayanamıyorum.)
* What I can't bear is the sound of chalk squeaking on a chalkboard.
(Dayanamadığım şeylerden biri de tebeşirin tahtada çıkardığı gıcırtı/gıcırdama sesidir.)
* I can't bear having cats in the house.
(Evde kedi beslenmesinden hiç hoşlanmam.)
* Never win people with argument. But defeat them with your silence. Because people who always want to argue with you can't bear your silence.
(Atışarak/Polemiğe girerek insanları asla alt edemezsiniz. Fakat cevap/karşılık vermeyerek onların hakkından gelebilirsiniz. Çünkü sürekli sizinle tartışmak/atışmak isteyenler sizin sessizliğinize dayanamayacaktır.)
* A man who can't bear to share his habits is a man who needs to quit them.
(Alışkanlıklarından bahsetmekten hiç hoşlanmayan biri o alışkanlıklarını bırakması gereken biridir/bir kimsedir.)
(Bir kimse alışkanlıklarını anlatmaktan hoşlanmıyorsa, o alışkanlıklarını bırakması/terk etmesi gerekiyor demektir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder