24 Ekim 2015 Cumartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 35

can't bear


= If you can't bear something/someone, you dislike them very much.
    If you can't bear to do something, you cannot do it because it makes you so unhappy.
    can't stand/suffer/endure/tolerate/accept

= dayanamamak, tahammül edememek, katlanamamak
     hiç hoşlanmamak, uyuz olmak, gıcık olmak

ingilizce dayanamamak tahammül edememek katlanamamak hiç sevmemek
can't bear english phrase


* I can't bear the noise any longer.
  (Artık gürültüyü çekemiyorum/kaldıramıyorum/gürültüye tahammül edemiyorum.)

* Sue can't bear to be parted from her baby daughter.
  (Sue küçük kızından/kız bebeğinden ayrılmayı kabullenmez/ayrılmaya/ayrı kalmaya dayanamaz.)

* I can't bear people who lie.
  (Yalan söyleyen insanları hiç sevmem.)

* He can't bear people smoking while he's eating.
  (Yemek yerken insanların yanında sigara içmelerinden hiç hoşlanmıyor/içmelerine uyuz oluyor/gıcık oluyor.)

* I can't bear the thought of her with another man.
  (Onun başka bir erkekle birlikte olduğu düşüncesine katlanamıyorum/düşüncesi bana çok ağır geliyor.)

* John can't bear even the sight of Mary.
  (John Mary'i görmeye bile dayanamaz/Mary'yi görmek bile John'a çok zor geliyor.)

* Please don't leave me. I couldn't bear it.
  (Ne olur beni bırakma/terk etme. Buna dayanamam.)

* She couldn't bear to talk about it.
  (O konudan bahsetmekten/O konuyu konuşmaktan hoşlanmıyordu.)

* I can't bear seeing food thrown away.
  (Yemeklerin atıldığını/Atılmış yemek/yiyecek görmeye dayanamıyorum.)

* I can't bear another man to come near me since I met you.
  (Seninle tanıştığımdan beri, başka bir adamın yanıma yaklaşmasına/bana sokulmasına dayanamıyorum.)

* What I can't bear is the sound of chalk squeaking on a chalkboard.
  (Dayanamadığım şeylerden biri de tebeşirin tahtada çıkardığı gıcırtı/gıcırdama sesidir.)

* I can't bear having cats in the house.
  (Evde kedi beslenmesinden hiç hoşlanmam.)

* Never win people with argument. But defeat them with your silence. Because people who always want to argue with you can't bear your silence.
  (Atışarak/Polemiğe girerek insanları asla alt edemezsiniz. Fakat cevap/karşılık vermeyerek onların hakkından gelebilirsiniz. Çünkü sürekli sizinle tartışmak/atışmak isteyenler sizin sessizliğinize dayanamayacaktır.)

* A man who can't bear to share his habits is a man who needs to quit them.
  (Alışkanlıklarından bahsetmekten hiç hoşlanmayan biri o alışkanlıklarını bırakması gereken biridir/bir kimsedir.)
  (Bir kimse alışkanlıklarını anlatmaktan hoşlanmıyorsa, o alışkanlıklarını bırakması/terk etmesi gerekiyor demektir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder