to avoid doing something
= to keep/stay away from doing something
to refrain from doing something
be careful! Don't use "
= bir şeyi yapmaktan kaçınmak/sakınmak/çekinmek/uzak durmak
bir şeyi yapmamaya çalışmak/dikkat etmek, imtina etmek
Dikkat! "
avoid doing something english |
* The main reason kids tell lies is to avoid getting into trouble.
(Çocukların yalan söylemelerinin temel sebebi azar işitmek istememeleridir.)
* The prime minister avoided making any comment on the matter.
(Başbakan konuyla ilgili bir yorum yapmaktan/görüş belirtmekten kaçındı.)
* Avoid using long quotations unless really necessary.
(Çok gerekli olmadıkça uzun alıntılar yapmaktan kaçının/yapmamaya/kullanmamaya dikkat edin/özen gösterin.)
* How can I avoid paying too much tax?
(Fazla vergi vermekten nasıl kaçınabilirim/kurtulabilirim/vermenin nasıl önüne geçebilirim?)
* I avoid discussing personal subjects with my boss.
(Patronumla özel konuları konuşmayaya/tartışmamaya imtina/dikkat ederim/özen gösteririm.)
* Thomas turned his head, trying to avoid breathing in the smoke.
(Thomas sigara dumanını solumaktan kaçınmaya çalışarak başını çevirdi.)
* I try to avoid going shopping on Saturdays.
(Cumartesi günleri alışverişe/çarşı pazara gitmemeye çalışıyorum/dikkat ediyorum.)
* She managed to avoid answering my question.
(Sorumu cevaplamaktan kaçınmayı başardı/Ne yaptı ne etti sorumu cevaplamamayı başardı.)
* Take lots of vitamin C to avoid catching cold.
(Soğuk algınlığından/Üşütmekten/Nezleye yakalanmaktan sakınmak/korunmak için bol bol C vitamini al/tüket.)
* Where possible, we have avoided using technical terms.
(Mümkün olduğunca teknik terimler kullanmaktan kaçındık/kullanmamaya dikkat ettik/özen gösterdik.)
* A survey has found that most smokers would avoid eating out if smoking were banned.
(Yapılan bir anket sigara içilmesinin yasak olması halinde insanların dışarıda/restoranda yemek yemek istemediğini ortaya koyuyor.)
* Here is a list of things you should avoid eating.
(İşte/Al bakalım yemekten uzak durman/kaçınman gerekenlerin bir listesi.)
* I am trying to avoid showing any hint of favoritism.
(Adam tutuyormuşum/Kayırıyormuşum/İltimas gösteriyormuş izlenimi vermekten kaçınmaya çalışıyorum/vermemek için uğraşıyorum/vermemeye dikkat ediyorum.)
* How do we avoid making the same mistake again?
(Aynı hatayı tekrar/bir daha yapmayı nasıl önleyebiliriz/yapmanın önüne nasıl geçebiliriz/yapmaktan nasıl kurtulabiliriz?)
* I want to avoid being drawn into the argument.
(Tartışmanın içine çekilmekten/Tartışmaya dahil edilmekten kaçınmak/uzak durmak istiyorum.)
* Such a person will often go a block out of his way to avoid meeting a person of the opposite sex.
(Böyle bir kişi genellikle/çoğunlukla karşı cinsten biriyle karşılaşmaktan kaçınmak/karşılaşmamak için yolunu bir iki sokak uzatır.)
* It is essential to keep calm in a time of crisis and avoid going haywire.
(Bir kriz anında sakin kalmak ve kontrolü kaybetmemek önemlidir.)
* You must avoid giving any unnecessary information.
(Lazım/Gerekli olmayan herhangi bir bilgi vermekten kaçınmalısınız/vermemeye dikkat etmelisiniz.)
* I stood under a tree to avoid getting wet.
(Islanmamak için/Islanmaktan kaçınmak için bir ağacın altında durdum/bekledim.)
* It was all we could do to avoid laughing at the remark.
(Tüm yapabildiğimiz sözlerine gülmemek için kendimizi tutmaktı.)
* John will do anything to avoid arguing with Mary.
(John, Mary ile tartışmaktan kaçınmak için/tartışmamak/kavga etmemek/atışmamak için her şeyi yapacak.)
* John wore gloves to avoid leaving his fingerprints on the murder weapon.
(John cinayet silahında parmak izinin kalmaması için eldiven giydi/taktı.)
* You must avoid misbehaving in order to be a honourable person.
(Saygın/İtibarlı biri olmak için saygısızca davranışlardan uzak durulması gerekir.)
* Since I'm not so good at swimming, I avoid swimming in water that's over my head.
(Yüzmeyi iyi bilmediğim için/Yüzmede iyi olmadığım için/İyi yüzemediğim için boyumu aşan/boyumdan yüksek sularda yüzmekten kaçınırım/yüzmemeye çalışırım/dikkat ederim.)
* According to legend, those woods used to be haunted, so people would avoid entering.
(Efsaneye/Anlatılanlara göre bu ormanlarda eskiden/bir zamanlar hayaletler varmış, bu yüzden insanlar ormana girmekten kaçınırmış/girmezlermiş/girmek istemezlermiş.)
* I hope you can avoid making all the stupid mistakes that I made.
(Umarım/İnşallah benim yaptığım o bütün aptalca/salakça hatalardan kaçınabilirsin/uzak durabilirsin.)
* I got undressed in the bathroom to avoid disturbing her.
(Onu rahatsız etmemek için/O rahatsız olmasın diye banyoda soyundum.)
* Avoid bending at the waist when lifting heavy objects.
(Ağır cisimler/eşyalar kaldırırken belden eğilmekten/belinizi eğmekten/bükmekten kaçının/belinizi bükmemeye dikkat edin.)
* It's almost impossible to avoid eating genetically modified food.
(GDO'lu/Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketmekten kaçınmak/tüketmemek neredeyse imkansız bir şey.)
* John did his best to avoid making eye contact with Mary.
(John, Mary ile göz göze gelmekten kaçınmak/göz göze gelmemek için elinden geleni yaptı/çok uğraştı.)
* We should avoid writing sentences that are disrespectful, offensive or hateful.
(Saygısız, saldırgan ve nefret dolu cümleler yazmaktan kaçınmamız gerekir/cümleler yazmamaya dikkat etmeliyiz.)
* I heard that one way to stay healthy is to avoid eating any food with unpronounceable ingredients.
(Telaffuzu/Söylemesi zor maddelerden yapılmış yiyecekleri yemekten kaçınmanın/uzak durmanın sağlıklı kalmanın tek yolu olduğunu duydum/öğrendim.)
(Bildiğim sağlıklı kalmanın tek yolu var, o da şu: Öyle adını bile telaffuz edemediğin/söyleyemediğin maddelerden yapılmış yiyecekleri yemeyeceksin/yiyeceklerden uzak duracaksın.)
* Singing is an honest and pleasurable entertainment, but one must be careful to avoid singing or taking pleasure in listening to lewd songs.
(Şarkı söylemek saygın ve zevkli bir eğlence türü, ama insan müstehcen şarkılar söylemekten veya dinlemekten kaçınmalıdır/söylememeye veya dinlememeye dikkat etmelidir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder