20 Ekim 2015 Salı

İngilizce Deyimler ve İfadeler 32

to believe in 


= to think that someone or something exists
    to think that an idea or a way of doing something is good or right
    to feel confident that a person or organization is good or reliable

= bir şeyin var olduğuna/doğru olduğuna inanmak
    bir şeyi desteklemek, bir şeyi doğru bulmak

ingilizce inanmak doğru bulmak desteklemek yanında olmak
to believe in english phrasal verb


* I don't believe in coincidences.
  (Rastlantılara/Tesadüflere inanmam.)

* I believe in life after death.
  (Ölümden sonra yaşama/hayatın olduğuna/varlığına inanıyorum.)

* She used to say she didn't believe in marriage.
  (Eskiden evliliğe inanmadığını/evliliği doğru bulmadığını/evliliğin iyi/güzel bir şey olmadığını söylerdi.)

* Do you believe in miracles?
  (Mucizelere inanır mısın?)

* Do you believe in capital punishment?
  (İdam/Ölüm cezasını doğru buluyor musun?)

* I don't believe in censorship of the arts.
  (Sanatta sansüre karşıyım/sansürü doğru bulmuyorum.)

* I'm beginning to think you actually believe in ghosts!
  (Hayaletlere gerçekten inandığını düşünmeye başlıyorum/başlayacağım!)

* I don't know whether Tom believes in God or not.
  (Tom'un Tanrı'ya inanıp inanmadığını bilmiyorum/Tom Tanrı'ya inanıyor mu inanmıyor mu bilmiyorum/bir fikrim yok.)

* Some of his supporters have stopped believing in him.
  (Taraftarlarının/Destekçilerinin bazıları/bir kısmı ona inanmayı/onu doğru biri olaarak görmeyi bıraktılar/ona olan inançlarını/güvenlerini kaybettiler/ona inanmamaya başladılar.)

* I don't believe in love at first sight, but I do believe in lust at first sight.
  (İlk görüşte aşka/aşkın mümkün olduğuna inanmıyorum ama ilk görüşte şehvete/arzuya inanıyorum.)

* I never thought I could make it as an actor, but my parents always believed in me.
  (Bir aktör/oyuncu olmayı başarabileceğimi hiç düşünmezdim/başarabileceğim hiç aklıma gelmezdi ama ailem bana/başarabileceğime her zaman inandı.)

* Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
  (Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyarlar/duyuyorlar.)

* Gradually, since her divorce, she's beginning to believe in herself again.
  (Boşandığından bu yana/bu güne giderek/git gide kendine tekrar güveni gelmeye başladı.)

* How old were you when you stopped believing in Santa Claus?
  (Noel Baba'ya/Baba'nın var olduğu inancını kaybettiğinde/var olduğuna inanmamaya başladığında kaç yaşındaydın?)
  (Noel Baba inancını kaç yaşında kaybettin?)

* How can I sacrifice myself for something I don't believe in?
  (İnanmadığım bir şey için kendimi nasıl feda edebilirim?)

* Socrates was accused of atheism because he did not believe in Zeus.
  (Sokrates, Zeus'a inanmadığı için ateist olmakla suçlanırdı.)

* Fake friends believe in rumors. Real friends believe in you.
  (Sahte dostlar söylentilere/dedikodulara inanır. Gerçek/hakiki dostlar ise size/sizin söylediğinize/sizin sözünüze inanır.)

* I believe in equality. If we have five days of school, then we should have five-day weekends as well.
  (Eşitliğe inanıyorum/Eşitliğe inanan biriyim/Eşitlik taraftarıyım/Eşitlikten yanayım.
 Eğer beş gün okul varsa/okula beş gün gidiyorsak/okul olacaksa, o zaman/o halde/öyleyse beş gün de hafta sonumuz/hafta sonu tatilimiz olmalı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder