to believe in
= to think that someone or something exists
to think that an idea or a way of doing something is good or right
to feel confident that a person or organization is good or reliable
= bir şeyin var olduğuna/doğru olduğuna inanmak
bir şeyi desteklemek, bir şeyi doğru bulmak
to believe in english phrasal verb |
* I don't believe in coincidences.
(Rastlantılara/Tesadüflere inanmam.)
* I believe in life after death.
(Ölümden sonra yaşama/hayatın olduğuna/varlığına inanıyorum.)
* She used to say she didn't believe in marriage.
(Eskiden evliliğe inanmadığını/evliliği doğru bulmadığını/evliliğin iyi/güzel bir şey olmadığını söylerdi.)
* Do you believe in miracles?
(Mucizelere inanır mısın?)
* Do you believe in capital punishment?
(İdam/Ölüm cezasını doğru buluyor musun?)
* I don't believe in censorship of the arts.
(Sanatta sansüre karşıyım/sansürü doğru bulmuyorum.)
* I'm beginning to think you actually believe in ghosts!
(Hayaletlere gerçekten inandığını düşünmeye başlıyorum/başlayacağım!)
* I don't know whether Tom believes in God or not.
(Tom'un Tanrı'ya inanıp inanmadığını bilmiyorum/Tom Tanrı'ya inanıyor mu inanmıyor mu bilmiyorum/bir fikrim yok.)
* Some of his supporters have stopped believing in him.
(Taraftarlarının/Destekçilerinin bazıları/bir kısmı ona inanmayı/onu doğru biri olaarak görmeyi bıraktılar/ona olan inançlarını/güvenlerini kaybettiler/ona inanmamaya başladılar.)
* I don't believe in love at first sight, but I do believe in lust at first sight.
(İlk görüşte aşka/aşkın mümkün olduğuna inanmıyorum ama ilk görüşte şehvete/arzuya inanıyorum.)
* I never thought I could make it as an actor, but my parents always believed in me.
(Bir aktör/oyuncu olmayı başarabileceğimi hiç düşünmezdim/başarabileceğim hiç aklıma gelmezdi ama ailem bana/başarabileceğime her zaman inandı.)
* Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
(Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyarlar/duyuyorlar.)
* Gradually, since her divorce, she's beginning to believe in herself again.
(Boşandığından bu yana/bu güne giderek/git gide kendine tekrar güveni gelmeye başladı.)
* How old were you when you stopped believing in Santa Claus?
(Noel Baba'ya/Baba'nın var olduğu inancını kaybettiğinde/var olduğuna inanmamaya başladığında kaç yaşındaydın?)
(Noel Baba inancını kaç yaşında kaybettin?)
* How can I sacrifice myself for something I don't believe in?
(İnanmadığım bir şey için kendimi nasıl feda edebilirim?)
* Socrates was accused of atheism because he did not believe in Zeus.
(Sokrates, Zeus'a inanmadığı için ateist olmakla suçlanırdı.)
* Fake friends believe in rumors. Real friends believe in you.
(Sahte dostlar söylentilere/dedikodulara inanır. Gerçek/hakiki dostlar ise size/sizin söylediğinize/sizin sözünüze inanır.)
* I believe in equality. If we have five days of school, then we should have five-day weekends as well.
(Eşitliğe inanıyorum/Eşitliğe inanan biriyim/Eşitlik taraftarıyım/Eşitlikten yanayım.
Eğer beş gün okul varsa/okula beş gün gidiyorsak/okul olacaksa, o zaman/o halde/öyleyse beş gün de hafta sonumuz/hafta sonu tatilimiz olmalı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder