8 Ekim 2015 Perşembe

İngilizce Deyimler ve İfadeler 28

to wear


= to use or have (something) on your body

= takmak, kullanmak
    üzerinde bulundurmak, üzerinde taşımak

ingilizce türkçe to wear takmak gözlük takmak
to wear english


* Do you have to wear a tie at work?
  (İş yerinde kravat takman gerekiyor mu/kravat takmak zorunda mısın?)

* Any man wearing a toupee fears a windy day.
  (Peruk takan/kullanan kimseler/Peruk takanlar/Peruklu insanlar rüzgarlı bir günde peruk takmaktan korkar/çekinir.)

* Why doesn't your dog wear a muzzle?
  (Köpeğin neden bir ağızlık takmıyor/Köpeğinin neden bir ağızlığı yok?)

* Her face is covered with pimples and she wears humongous braces.
  (Yüzü sivilceyle kaplı/sivilce dolu/Yüzünü sivilceler sardı ve kocaman/çok büyük diş teli takıyor.)

* He always wanted to wear my badge.
  (Her zaman/Hep rozetimi alıp takmak isterdi.)

* I thought you were wearing a condom.
  (Prezervatif taktın sanıyordum.)

* Mary is sensitive to light, so she wears sunglasses.
  (Mary/Mary'nin gözleri ışığa karşı hassastır/duyarlıdır/ışıktan etkileniyor, bu yüzden o güneş gözlüğü takıyor.)
  (Gözleri ışığa karşı hassas/duyarlı olduğu için/ışıktan etkilendiği için Mary güneş gözlüğü takıyor.)

* I wear a hearing aid and I can read lips.
  (İşitme cihazı takıyorum/kullanıyorum ve dudak okuyabiliyorum.)

* How long have you been wearing contacts?
  (Ne kadar süredir/Ne zamandan beri lens takıyorsun/kullanıyorsun?)

* A lot of kids don't wear bicycle helmets.
  (Çoğu çocuk/Çocukların çoğu bisiklet kaskı takmıyor/takmaz.)

* Were you wearing a seat belt?
  (Emniyet kemeri takıyor muydun/Emniyet kemerin takılı mıydı?)

* Tom doesn't wear glasses, but he used to.
  (Tom gözlük takmıyor/kullanmıyor ama eskiden takardı/Tom gözlüklü değil ama eskiden gözlüklüydü.)

* Two men wearing ski masks entered the bank.
  (Kayak maskeleri takan/Kayak maskeli iki adam bankaya girdi.)

* You can't wear that hat to school.
  (O şapkayı okulda takamazsın.)

* Why aren't you wearing your wedding ring?
  (Evlilik yüzüğünü/Alyansını neden/niye takmıyorsun?)

* You supposed to be wearing your name tag.
  (İsim etiketini/Yaka kartını takman/kıyafetinin üzerinde bulundurman gerekiyor.)

* The tall man wore a pink carnation in his lapel.
  (Uzun boylu adam yakasına pembe karanfil takmıştı.)

* I didn't see anyone wearing a hat.
  (Şapka takan/Şapkalı birini/kimseyi görmedim.)

* I wore the earrings that you gave me for my birthday.
  (Doğum günümde bana verdiğin/hediye ettiğin küpeleri taktım.)

* The police asked Tom to wear a wire.
  (Polis Tom'dan dinleme cihazı takmasını istedi/üzerinde dinleme cihazı taşımasını istedi.)

* Tom doesn't like to wear a watch.
  (Tom saat takmayı sevmez/sevmiyor.)

* How can you trust a man who wears both a belt and suspenders?
  (Hem kemer hem pantolon askısı takan/kullanan birine güvenebilir misin/kim güvenir?)

* People wear masks to prevent getting a disease.
  (İnsanlar hastalık kapmamak için/bir hastalığa yakalanmamak için maske takarlar.)

* My aunt wears glasses when she reads the papers.
  (Teyzem/Halam gazete okurken gözlük takar.)

* He wore his gun at the hip, cowboy-style.
  (Silahını kovboy gibi kalçasına takmıştı.)

* Tom might have been injured much worse if he hadn't been wearing a helmet.
  (Eğer/Şayet kask takmıyor olsaydı Tom daha kötü/feci yaralanabilirdi.)

* When I wear a wig no one notices.
  (Takma saç/Peruk taktığımı/kullandığımı kimse fark etmiyor/anlamıyor/çakmıyor/taktığımın/kullandığımın kimse farkına varmıyor.)

* I wear a hat whenever I go outside.
  (Ne zaman dışarı çıksam/Her dışarı çıktığımda şapka takarım.)

* I bought a pendant to wear to the party.
  (Partide takmak için bir kolye satın aldım.)

* My son began wearing glasses when he was three.
  (Oğlum üç yaşındayken gözlük takmaya/kullanmaya başladı.)

* You can wear headphones instead of muting your speakers to keep unwanted audio out of your narration.
  (İstenmeyen sesleri anlatımınızın dışında tutmak için hoparlörlerin sesini kapatmak yerine kulaklık takabilirsiniz.)

* A: Do you work here?
   (Burada mı çalışıyorsunuz?)
   B: No, I'm wearing this nametag to resolve my painful identity crisis.
   (Hayır/Yok (burada çalışmıyorum), bu yaka kartını, başıma bela olan/muzdarip olduğum/beni bezdiren kimlik krizinden/kargaşasından/bunalımından kurtulmak/çıkmak için/kurtulayım diye takıyorum.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder