27 Ekim 2015 Salı

Gramer Notları 3

Pronouns of ONE and ONES

(ONE ve ONES Zamirleri)


one ones kullanımı ingilizce gramer
one ones english grammar


* "one" and "ones" use as a noun substitute.
    ("one" ve "ones" ismin ikamesi/zamir olarak kullanılır.)
    We use "one" and "ones" when you do not want to repeat the previous noun that was mentioned already.
    (İngilizcede daha önce bahsetmiş olduğumuz ya da kişiler tarafından bilinen bir şeyi tekrar bahsetmemiz gerektiğinde "one" ve "ones" zamirlerini kullanırız.)

- Do you like this dress or that dress? / ... this dress or that one? / ... this one or that one?
  (Bu elbiseyi mi yoksa o elbiseyi mi beğendin?)

  We cannot say "this or that?" because these adjectives in English must always be followed by a noun, which can be either "dress" or the word that replaces it; in this case "one".
  (Sadece "this or that" diyemeyiz çünkü bunlar işaret sıfatıdır ve bunların ardından mutlaka bir isim gelmek zorundadır. Yukarıdaki örnekte "dress/elbise" ya da onun yerini tutan "one" zamiri olduğu gibi.)

- See those two girls? Helen is the tall one and Jane is the short one. (one=girl)
  (Şu iki kızı görüyor musun? Helen uzun boylu olanı, Jane de kısa boylu olanı.)

- My trousers are torn. I need some new ones. (ones=trousers)
  (Pantolonum eskidi. Yenisine/Yeni bir taneye ihtiyacım var.)



* We often use one/ones after Which ... in questions:
  ("one/ones" soru cümlelerinde genellikle "Which" ile birlikte kullanılır.)

- You can borrow a book. Which one do you want? (one=book)
  (Bir kitap ödünç alabilirsin. Hangisini istiyorsun/istersin?)

- There are lots of books here. Which ones are yours? (ones=books)
  (Burada bir sürü kitap var. Hangileri seninkiler?)


* We commonly use one and its plural ones as a substitute for a countable noun.
  (Tekil olarak "one", çoğul olarak da "ones" sayılabilen isimlerin yerine kullanılır/onlara refer eder.)
  We don’t use one to refer back to uncountable nouns.
  ("one/ones" sayılamayan isimlerin yerine kullanılmaz.)
  With uncountable nouns we use some, any or nothing.
  (Sayılamayan isimlerde "some" veya "any" kullanılır veya da hiçbir şey kullanılmaz.)

- A: Have you got any milk? B: Yes. A: Can I borrow some? (Can I borrow one.)
  (A: Hiç sütün var mı ya? B: Evet/Var. A: Biraz/Bir miktar alabilir miyim?)

- I asked for beer, but they did not have any. (...did not have one.)
  (Bira istedim ama onlarda yokmuş.)

- Apple juice is cheap, but orange is expensive. (Nothing after "orange")
  (Elma suyu ucuz ama portakal suyu pahalı.) ("Orange"dan sonra bir şey gelmez.)


* As a noun substitute, we don’t use ones immediately after some, any, both and numbers, unless it is premodified.
  (Refer/İkame isim olarak "ones", önniteleyene sahip olmadıkça "some, any, both" kelimelerinin ve sayıların hemen ardından kullanılmaz.)

- Are there any mangoes for dessert today? B: Yes, Nuala bought some at the supermarket. (...bought some ones at ...)
  (A: Bugünkü tatlı için hiç mango var mı? B: Evet/Var, Nuala marketten biraz/bir miktar almıştı.)

- A: How many pens did you buy? B: I bought four green ones and six red ones. That should be OK, shouldn't it? (The underlined words are premodifiers.)
  (A: Kaç kalem satın aldın? B: Dört tane yeşil, altı tane de kırmızı aldım. Yeterli olur değil mi?) (altı çizili sözcükler önniteleyendir.)


* You have to be specific about which ONES you mean.
  ("one/ones" kullanımında neyden bahsedildiğinin belirli olması şarttır.)
  Words like "new" or "these" specify which ones you mean.
  ("New/these" gibi kelimeler bahsettiğin "one/ones" kullanımını belirli hale getirir.)
  If you do not specify which ones (i.e. you do not describe which ones with an adjective etc.), you should use "some".
  (Eğer "one/ones" sıfat gibi bir şeyle belirli olarak kullanılmıyorsa, onun yerine "some" kullanılmalıdır.)

- My car is the "red" one.
- I broke my glasses so I will have to buy some "new" ones. / - I broke my glasses so I will have to buy "some".
- I like those shoes, but let's buy "these" ones. / - I like those shoes. I think I will buy "some".


* In informal English, my, his, her, etc. (possessive determiners) can come before one. This makes the statement more emphatic.
  (Resmi olmayan ingilizcede iyelik/aitlik sıfatları olan "my, his, her" vs. "one" kelimesinden önce kullanılabilir. Bu kullanım ifadeyi daha vurgulu hale getirir.)

- A: I couldn't use my laptop today. B: Neither could I. My one got stolen. (more emphatic than Mine got stolen.)
  (A: Bugün laptomumu kullanamadım. B: Ben de kullanamadım. Benimki çalındı/Benimkini çaldılar.)("Mine got stolen" kullanımından daha güçlü vurguya sahiptir.)


* When one refers back to a previous noun and is premodified, a determiner (a/an, the, this, your) must be used.
  ("one" önniteleyene sahip önceki bir ismin yerine kullanıldığında, "a, an, the, this, your" gibi bir belirtecin kullanılması zorunludur.)

- The hotel that we had booked turned out to be a luxury one.
  (Oda ayırttığımız/Tuttuğumuz otel lüks bir otel çıktı.)
  The hotel that we had booked turned out to be luxury one.

- I liked all your songs, but Yesterday was your best one.
  (Senin tüm şarkılarını beğeniyorum ama dünkü en iyisiydi/en çok dünkünü beğendim/dünkü hoşuma gitti.)
  ..... was best one.


* We can use "one" with adjectives, but in that case we need to use a determiner.
  ("one" normalde sıfat ile beraber kullanılır. Fakat bazı durumlarda belirteç ile kullanılır.)
  If you drop the adjective, you need to drop determiner.
  (Sıfat giderse, belirteç de gider.)

- I'd like to buy a house. If I can afford it, I'll get a big one. / - I'd like to buy a house. If I can afford it, I'll get one with a lot of space.
  (Bir ev almak istiyorum. Gücüm yeterse büyük bir tane alacağım.) / (........ bir sürü odası olan/geniş bir tane alacağım.)


* We can put "the" instead of "that" in front of the pronoun for a similar meaning.
  ("one" zamirinin önüne aynı manaya gelecek şekilde "that" yerine "the" kullanılabilir.)

- My house is that one on the corner. / My house is the one on the corner.
  (Evim şu köşedekidir/köşede olandır.)

- Her sandals are those ones with the pink dots. / Her sandals are the ones with the pink dots.
  (Onun sandaletleri/terlikleri şu pembe boncuklu/noktalı olandır.)


* To refer to one particular thing that has already been clearly identified, we use it, not one.
  (Önceden açık bir şekilde belirtilmiş özel bir şeyden bahsedilirken "one" kullanılmaz, "it" kullanılır.)

- A: Could you lend me a bicycle? B: Sorry, I haven't got one.
  (A: Bana bir bisiklet ödünç verebilir misin? B: Kusura bakma, bir bisikletim yok.)
- A: Could you lend me your bicycle? B: Sorry, I need it.
  (A: Bisikletini bana ödünç verir misin? B: Kusura bakma, ona ihtiyacım var.)


* Difference between "each one" and "every one"
  ("each one" ile "every one" arasındaki fark)
  "each one"" is used when the subjects have a different colour, price, etc.
  ("each one" özneler renk, fiyat gibi farklı özelliklere sahip olduğu zaman kullanılır.)
  "every one" is used when the subjects share the same characteristics.
  ("every one" ise özneler aynı özelliklere sahip olduğunda kullanılır.)

- I have 6 pens and each one is a different colour.
  (6 kalemim var ve her birinin rengi farklıdır/Her biri farklı renkli altı kalemim var.)

- There are 4 cinemas and every one is showing a horror movie.
  (4 sinema salonu var ve her birinde de bir korku filmi gösteriliyor/oynuyor.)

  Remember that "every one" and "everyone" does not mean the same!
  ("every one" ile "everyone"nın aynı manaya gelmediğini unutma!)
  "Everyone" is used to refer to people and means the same as "everybody".
  ("everyone" "everybody/herkes" ile aynı anlama sahip olup insanlara refer etmektedir.)
  "every one" means the same as “all of them” and we use it for emphasis.
  ("every one" ise "all of them/bunların hepsi" ile aynı anlamda olup vurgu kazandırmak için kullanılır.)


indefinite personal pronoun
one and one's

* As a personal pronoun (both subject and object), "one" can be used to refer to "people in general".
  (Özne ya da nesnede şahıs zamiri olarak "one" "genel olarak insanlar/insanların geneli" anlamında kullanılır.)
  We often use one in making generalisations, especially in more formal styles.
  (Bu yapıda "one" bilhassa formal/resmi ingilizcede genelleme yapmak için kullanılır.)
  One takes a third person singular verb.
  ("one" bu yapıda fillin üçüncü tekil şahıs haliyle kullanılır.)
  In the U.S., one is often replaced by you.
  (Amerikan İngilizcesinde "one" yerine çoğunlukla "you" kullanılır.)
  "You" and "they" are also used in a similar way.
  (Aynı manada ve yapıda "you" ve "they" de kullanılmaktadır.)
  However, "one" and "you" include the speaker in the generalisation.
  (Fakat, "one" ve "you" kullanımında konuşmacı kendini genellemeye dahil ederken, "they" kullanımında genellemenin dışında tutmuş olur.)
  Note that one is more formal than you.
  ("one" kullanımı "you" kullanımından daha formal/resmi kullanımdır.)

- One/You must believe in something.
  (İnsanlar bir şeye inanmak zorundadır.)

- In the sixteenth century people believed in witches. (... one/you believed in witches.) (This could not include the speaker or hearer.)
  (16.yüzyılda insanlar cadılara inanıyordu.) (people yerine one/you kullanılamaz. Çünkü bu örnekte ne konuşmacı ne de dinleyici dahil edilemez.)

- If one fails, then one must try harder next time.
  (Eğer bir kimse/insan başarısız olursa, bir dahaki sefer daha çok uğraşmalıdır/asılmalıdır.)

- Drunkenness makes one unreliable.
  (Ayyaşlık/Sarhoşluk insanı/insanları çekilmez/itici yapıyor/hale getiriyor.)

- The young comedian was awful; one felt embarrased for him.
  (Genç komedyen çok kötü performans sergiledi, insanlar ondan sıkıldı.)

- One never knows, does one?
  (İnsanların hiç haberi olmuyor, oluyor mu?)

- One should not use mobile phones when driving.
  (Araba sürerken sürücü/şoför cep telefonu kullanmamalıdır.)

- You always want the best for your children.
  (İnsanlar çocukları için her zaman/daima en iyisini isterler.)

- Holidays are supposed to allow one to forget about work.
  (Tatiller insanların işten sıyrılmalarına/kafalarından işi atmalarına yarıyor/olanak sağlıyor/yaramaktadır.)

- One should love one's country. / You should love your country.
  (Bir insan/İnsanlar ülkesini sevmelidir.)

- You can't learn a foreign language in four or six weeks. It's impossible.
  (Bir yabancı dili dört veya altı haftada öğrenemezsiniz/Bir yabancı dil dört veya altı haftada öğrenilmez. Bu imkansızdır.)

- If one wishes to perfect one's English, one has only to go to a country where it is spoken.
  (Eğer bir kimse İngilizcesinin mükemmel olmasını istiyorsa, kişinin tek yapacağı İngilizce konuşulan bir ülkeye gitmektir/gitmesidir.)

- One should clean one's teeth regularly.
  (Kişi dişlerini düzenli olarak temizlemeli.)

- Can one swim in this city?
  (Bu şehirde yüzülebilir mi/yüzülebiliyor mu?)

- One can watch good films in this cinema.
  (Bu sinemada güzel filmler seyredebilirsiniz/oynuyor/gösterime giriyor.)


* One's is a possessive determiner.
  ("one's" bir iyelik/aitlik sıfatıdır.)

- One's health is much more important than having lots of money.
  (İnsanların sağlığı/Sağlık çok para kaybetmekten/kaybından daha önemlidir.)



EXAMPLES / ÖRNEKLER

- See those two girls. Helen is the one on the left.
  (Şu iki kıza bak. Helen soldaki olan.)

- I want two kilos of apples. Please give me the big ones.
  (İki kilo elma istiyorum. Lütfen bana irilerinden ver.)

- Match the words on the left with the ones on the right.
  (Soldaki kelimeleri sağdakilerle eşleştirin.)

- A: Which glass is yours? B: The empty one.
  (A: Hangi bardak seninkisi? B: Boş olan.)

- I found these keys. Are they the ones you lost.
  (Bu anahtarları buldum. Senin kaybettiklerin mi bunlar?)

- Let's look at the photographs. The ones you took in Paris.
  (Fotoğraflara bakalım. Paris'te çektiklerine.)

- See those two super cars? My boss owns the red one and the black one is mine.
  (Şu iki arabayı görüyor musun? Kırmızı olan patronumun, siyah olan ise benim.)

- We hate adventure games but we love racing ones.
  (Macera oyunlarından hoşlanmıyoruz ama yarışlıları seviyoruz.)

- Which is your car, the red one or the blue one?
  (Hangisi senin araban/Senin araban hangisi, kırmızı olan mı yoksa mavi olan mı?)

- My new shoes are more comfortable than the old ones.
  (Yeni ayakkabılarım eskilerinden/öncekilerinden daha rahat.)

- Don't you have one with buttons instead of a zip?
  (Fermuarlı yerine düğmeli olanınızdan yok mu?)

- This cup is dirty. Can I have a clean one?
  (Bu kupa/fincan kirli. Temiz bir tane alabilir miyim/verebilir misin?)

- The new mobiles are much lighter than the old ones.
  (Yeni/Son çıkan cep telefonları eskilerinkinden/öncekilerden çok daha hafifler.)

- Our house is the one with the red door.
  (Evimiz kırmızı kapılıdır.)

- In 1999 they won one prize and in 2000 they won four ones.
  (1999 senesinde bir ödül kazandılar ama 2000 senesinde dört tane kazandılar.)

- A: Which jacket would you like to have? B: The green one.
  (A: Hangi ceketi almak istersin? B: Yeşil olanı.)

- This manager is more capable than the previous one.
  (Bu müdür öncekinden daha yetenekli.)

- Shall I buy the red apples or the green ones?
  (Kırmızı mı yoksa yeşil elmalardan mı satın alacağım?)

- If you need some more money, I can lend you some. (not ...lend you one.)
  (Eğer biraz paraya ihtiyacın varsa, sana biraz/bir miktar borç verebilirim.)

- Which is your house, the small one or the big one?
  (Hangisi senin evin, küçük olan mı büyük olan mı?)

- A: What about a cake? B: All right. Thank you. But I’m trying to slim, so I’ll just have a small one.
  (A: Kek almaz mıydın? B: Pekala/Olur. Teşekkürler. Ama zayıflamaya çalışıyorum, bu yüzden küçük/ufak bir kek alayım.)

- A: Which is your pencil? B: The blue one over there.
  (A: Kalemin hangisi? B: Şuradaki mavi olan.)

- I asked for a glass, but they did not have one.
  (Bir bardak istedim ama onlarda yokmuş.)

- A: Can I get you a drink? B: That's Okay, I've already got one.
  (A: Bir içki alır mıydın/ister miydin? B: Hayır teşekkürler, bir içkim/içeceğim var zaten.)

- I want to buy a shirt. Can I try on that striped one?
  (Bir gömlek satın almak istiyorum. Şu çizgili olanı giyip deneyebilir miyim?)

- I don't mind what kind of car it is, I just want one that gets me there.
  (Ne tür bir araba olduğu umurumda değil/önemli değil, sadece beni oraya götürecek/ulaştıracak birini istiyorum.)

- The yellow car is fast, but I think the blue one will win.
  (Yeşil araba hılzı ama bence mavi renkli olan kazanacak/kazanır.)

- As new restore points are created, old ones are deleted.
  (Yeni geri yükleme noktaları oluşturuldukça eskiler silinir.)

- Most of sea's animals are small, but the biggest ones live in the ocean.
  (Deniz hayvanlarının çoğu/büyük kısmı küçüktür, ama büyük olanları okyanusta yaşarlar.)

- A: Can you fetch the DVDs from the shop? B: Which ones? A: The ones we ordered last week. The musicals.
  (A: Mağazadan gidip DVD'leri alabilir misin? B: Hangilerini? A: Geçen hafta sipariş ettiklerimizi. Müzikalleri.)

- Which do you prefer; this one or that one.
  (Hangisini istiyorsunuz, bunu mu yoksa onu mu?)

- I need some new glasses. The ones I have at the moment are broken.
  (Yeni bir gözlüğe ihtiyacım var. Şu an kullandıklarım kırıldı.)

- Most of the questions are difficult, so find the easier ones and do those first.
  (Soruların çoğu zordur/zor olur, o yüzden kolay olanlarını bul/tespit et ve önce onları yap/onlardan başla.)

- I hope this holiday will be one to remember.
  (Umarım bu tatil unutulmaz bir tatil olur.)

- John has three cars: a red one and two blue ones.
  (John'un üç arabası var, bir tane/biri kırmızı, iki tane de/iki tanesi de mavi.)

- A: Could I try on those shoes? B: Which ones? A: The ones in the window at the front on the left.
  (A: Şu ayakkabıları deneyebilir miyim? B: Hangilerini? A: Vitrinin solunda öndekiler.)

- A: There are so many children in this photo. Which one is your daughter? B: The one in the blue dress.
  (A: Bu fotoğrafta bir sürü çocuk var. Hangisi senin kızın? B: Mavi elbiseli/Elbisesi mavi olan.)

- I really like these sweaters, but do you have any other sizes? This one's (one is) too small and that one's (one is) too big.
  (Bu hırkaları/kazakları çok beğendim, ama başka bedenleri var mı? Bu çok küçük, bu da çok büyük.)

- Why is this racket so much more expensive than those ones on the wall?
  (Neden bu raket şu duvardakilerden çok daha fazla pahalı?)

- A: Who is John? B: The one who is married to Serena.
  (A: John kim? B: Serena ile evli olan/Serena'nın kocası.)

- A: Who can participate university entrance examination in Turkey? B: The ones who graduated from the high school.
  (A: Türkiye'de üniversite giriş sınavlarına kim/kimler katılabilir? B: Liseden mezun olanlar/Lise mezunları/Liseyi bitirenler.)

- A: Which Turkish citizens can visit many European countries without visa? B: The ones who hold green passport.
  (Hangi Türk vatandaşları bir çok/çoğu Avrupa ülkesini vizesiz ziyaret edebiliyor/edebilir? B: Yeşil pasaportu olanlar/Yeşil pasaport sahipleri.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder