13 Ekim 2015 Salı

Listening & Watching 4

Learning English Through Movies & Videos 

Pretty Woman -3



A: People are looking at me.
  (İnsanlar bana bakıyor.)
B: They're not looking at you; they're looking at me.
  (Sana bakmıyorlar/değil, bana bakıyorlar.)
A: The stores are not nice to people. I don't like it.
  (Mağazadakiler/mağaza çalışanları/görevlileri insanlara iyi/kibar davranmıyorlar. Hoşuma gitmedi/bu hoş bir şey değil.)
B: Stores are never nice to people; they're nice to credit cards.
  (Mağaza çalışanları insanlara güzel davranmaz, kredi kartlarına iyi davranırlar.)
   Okay, stop fidgeting. Get rid of your gum.
  (Tamam/kıpırdanmayı/oranla buranla oynamayı bırak/bir rahat dur/oranla buranla oynayıp durma. Sakızını da çıkar/at ağzından.)
   I don't believe you did that.
  (Bunu/bu yaptığına inanmıyorum.)
-------- ---------
* to fidget
= to behave or move nervously or restlessly
  wiggle, wriggle
= (sinirden/rahatsızlıktan) durmadan birşeylerle/orasıyla burasıyla oynamak
  yerinde rahat oturamamak, yerinde duramamak
  durmadan kımıldamak/kıpırdanmak, kıpır kıpır kıpırdanmak
  eline koluna hakim olamamak
  huysuzluk yapmak
- He was constantly fidgeting in his chair.
  (Sandalyesinde/koltuğunda durmadan/ikide bir/habire kımıldıyordu/bir o yana bir yana hareket ediyordu.)
- Children can't sit still for long without fidgeting.
  (Çocuklar huysuzluk yapmadan uzun süre uslu duramazlar/oturamazlar/kıpırdamadan duramazlar.)
- She fidgeted all the way through the job interview.
  (İş görüşmesi/mülakat boyunca/iş görüşmesinin başından sonuna kadar orasıyla burasıyla oynayıp durdu/yerinde duramadı/kıpırdanıp durdu.)
- The audience began to fidget and whisper.
  (Seyirciler/dinleyiciler-izleyiciler huysuzlanıp fısıldamaya başladılar.)
- Stop fidgeting with your pens!
  (Kaleminle oynamayı kes/bırak/oynayıp durma!)

* to get rid of
= to dispose of, throw out,
= -den kurtulmak
  atmak, yok etmek, temizlemek, ortadan kaybetmek
- I will have to get rid of this worn-out carpet.
  (Bu eski/yıpranmış halıyı atmam gerekecek/atmak zorunda kalacağım/halıdan kurtulmam gerekecek.)
- Get rid of these old shoes!
  (Kurtul şu eski ayakkabılardan/at şu eski ayakkabıları.)
- We’re moving, so we have to get rid of a lot of our furniture.
  (Taşınacağımız için bir sürü/çoğu mobilyamızı atmamız/mobilyamızdan kurtulmamız gerekiyor.)
- He was trying to get rid of an ex who kept bothering him.
  (Bir türlü peşini bırakmayan eski sevgilisinden/karısından kurtulmaya çalışıyordu.)
- She was so bored that she made up a story in order to get rid of him.
  (O kadar sıkılmıştı ki, ondan kurtulmak için bir hikâye uydurdu.)
- How can I get rid of this man?
  (Bu adamdan nasıl kurtulabilirim?)
- You can’t get rid of me that easily.
  (Benden o kadar/öyle kolay kurtulamazsın/beni öyle kolay başından atamazsın.)
- We have to get rid of weeds.
  (Yabani/zararlı otlardan kurtulmalıyız/kurtulmak zorundayız/yabani otları temizlemeliyiz.)
- We couldn't get rid of insects.
  (Haşerattan/böceklerden kurtulamadık.)

* to be nice to someone
= bu ifade bir önceki dersimizde geçmişti. tıklayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder