21 Ekim 2015 Çarşamba

İngilizce Deyimler ve İfadeler 33

to be not about to do something


    (not used in writing/formal)
= used to emphasize that you have no intention of doing something
    used to show determination or intention
    to not be willing to do something; to not intend to do something
 
    (informal/resmi olmayan kullanım/sokak dili/konuşma dilinde kullanılıyor. Yazı dilinde/Resmi dilde kullanılmaz.)
= asla/katiyyen ..memek
    ..ya hiç niyeti olmamak
    ..ya hiç niyetli/hevesli/istekli olmamak
    kararlılık gösterme, vazgeçmeme niyetini ortaya koyma ifadesi

ingilizce kararlılık niyeti olmamak
not about to do english phrase


* I've never smoked in my life and I'm not about to start now.
  (Hayatımda hiç sigara içmedim ve şimdi de içmeye/başlamaya hiç niyetim yok.)

* We are not about to negotiate with terrorists.
  (Teröristlerle asla pazarlık yapmayız/görüşmeyiz/aynı masaya oturmayız.)

* I'm not about to loan you my car!
  (Arabamı sana asla/katiyen ödünç vermem!)

* The shop steward was not about to cross the picket line.
  (Fabrika usta başısının grevi kırma gibi bir niyeti yoktu.)

* I am not about to pay fifty dollars for a dress like this.
  (Bunun gibi bir elbiseye elli dolar ödeyecek/verecek değilim/ödemeye niyetim yok.)

* I'm not about to exercise regularly.
  (Düzenli bir şekilde egzersiz/spor yapma isteğim/hevesim yok/yapacak biri değilim.)

* He is not about to step down after so long.
  (Bunca yıldan sonra istifa etmeye/emekli olmaya hiç niyeti yok/istifa edecek biri değil.)

* I am not about to concede the point.
  (Dediğinizi/Bu hususu kabul etmeyeceğim/etmem/kabul etme niyetim/düşüncem yok.)

* He was not about to admit his mistake.
  (Hatasını kabul etme niyeti yoktu/kabul etmeye yanaşmıyordu/kabul etmemekte kararlıydı/inat ediyordu.)

* I am not about to buy this house. It is small. Also, it needs a lot of repairs.
  (Bu evi almaya niyetim yok/Bu evi asla almam. Küçük. Ayrıca bir çok tamirat da gerektiriyor/istiyor.)

* Mr. and Mrs. Hansen were not about to allow their daughter to marry that man. "She'll marry him over my dead body!" said Mrs. Hansen.
  (Bay ve bayan Hansen kızlarının o adamla evlenmesine katiyen/hiçbir şekilde izin vermiyorlardı/vermeyeceklerdi. Bayan Hansen "Kızımın onunla evlenebilmesi için cesedimi çiğnemesi gerekir" demişti.)

* Can you imagine? A complete stranger called me and asked for my social security number. Obviously I was not about to give him that information.
  (Düşünebiliyor musun? Tamamen yabancı biri beni arıyor ve benden sosyal güvenlik numaramı istiyor. Elbette ki ona bu bilgiyi verecek değildim.)

* We're not about to let you die.
  (Ölmene asla izin vermeyeceğiz.)

* Alice was not about to stand around and watch while Jim and Nan argued.
  (Alice'in Jim ve Nan tartışırken orada öylece durup onları izlemek gibi bir niyeti yoktu.)
  (Jim ve Nan tartışırken Alice öylece durup onları izlemek istemedi.)

* I've never done any cooking and I'm not about to start now.
  (Daha önce hiç yemek yapmadım ve şimdi de/bugün de başlamaya hiç niyetim yok.)

* My brother borrowed my car. I have a feeling he's not about to give it back.
  (Kardeşim arabamı ödünç aldı. Arabayı geri getirme/verme niyetinin olmadığını/geri getirmeyeceğini düşünüyorum.)
  (Kardeşim arabamı ödünç aldı. Arabayı hiç/kolay kolay geri getirmeyecekmiş gibi bir his var içimde.)

* We have known each other since we were kids and I'm not about to give up on you.
  (Birbirimizi çocukluğumuzdan beri tanıyoruz ve senden asla vazgeçmeyeğim/senden vazgeçme gibi bir niyetim/düşüncem yok.)

* I'm not about to tell him that.
  (Bunu ona anlatmaya/söylemeye/Bundan ona bahsetmeye niyetim yok./Bunu ona asla anlatmam/söylemem.)

* I'm not about to write to her anymore because she doesn't reply at all.
  (Hiç cevap yazmadığı için artık ona asla/katiyen yazmayacağım/yazmamaya karar verdim/yazmama kararı aldım.)

* I'm not about to marry Suzie.
  (Suzie ile evlenme niyetim yok./Suzie ile evlenmek istemiyorum./Suzie ile asla evlenmem.)

* I'm not about to do all that for nothing.
  (Bütün bunları bedavaya/bir hiç uğruna hayatta yapmam/yapacak değilim.)

* A: Are you staying longer? B: No, I'm not about to.
  (A: Daha kalacak mısın? B: Hayır, kalmayı düşünmüyorum/kalmaya niyetim yok.)

* Mary told me to sit down and shut up, but I wasn't about to do that. I just ignored her.
  (Mary yerime oturup çenemi kapatmamı söyledi ama bunu yapacak değildim/öyle yapmaya niyetim yoktu. Ona aldırış etmedim/Onu duymazlıktan geldim.)

* I'm not about to judge you. We all make mistakes, me included.
  (Seni yargılama gibi bir niyetim yok/Seni yargıladığım falan yok. Hepimiz hata yaparız, buna ben de dahil.)

* Your father is not about to let you date John.
  (Baban John'la çıkmana/görüşmene katiyen izin vermez/müsaade etmez.)

* I'm not about to stop studying English because I failed a class.
  (Dersi geçemedim/Dersten kaldım diye İngilizce çalışmayı bırakacak değilim/İngilizce çalışmaktan asla/katiyen vazgeçmeyeceğim.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder