16 Kasım 2015 Pazartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 43

to steal the show 

= to steal the spotlight/scene/limelight
    to attract the most attention and praise
    to get all the attention and praise at an event or performance
    to be the most popular or the best part of an event or situation
    to be the center of attention

= sahneyi başrol oyuncusundan çalmak
    göz önündekilerden/diğerlerinden daha fazla ön plana çıkmak
    diğerlerini gölgede bırakmak, diğerlerini yanında sönük bırakmak
    bütün dikkatleri üzerinde toplamak, bütün dikkatler ona yönelmek
    daha fazla göz doldurmak, daha fazla beğeni/alkış almak
    diğerlerinden daha fazla başarılı olmak
    parsayı toplamak

parsayı toplamak bütün ilgiyi üzerine çekmek
steal the show english idiom phrase


* She has a small part, but she steals the show from the lead actors.
  (Küçük bir rolü vardı ama performansıyla başroldeki oyuncuları gölgede bıraktı/başrol uyuncularından daha fazla iz bıraktı.)
  (Ufak/Önemsiz bir rolü vardı ama "asıl başrol oyuncusu benim" der gibi bir performans ortaya koydu.)

* The child with the dog stole the show.
  (Köpekli çocuk gösterinin/şovun en iyisiydi/başarılısıydı.)

* He did all the work, but his partner stole the show.
  (Bütün işi o yaptı ama alkışı/övgüyü ortağı aldı/parsayı ortağı topladı.)

* The experimental car certainly stole the limelight at the motor show.
  (Oto/Araba fuarında en fazla ilgiyi konsept otomobil çekti.)

* All the singers were good, but 16-year-old Karine stole the show.
  (Tüm şarkıcılar iyiydi/fena değildi ama 16 yaşındaki Karine daha fazla göz doldurdu/ama 16 yaşındaki Karine'nin yanında sönük kaldılar.)

* At the 2010 Oscars, "The Hurt Locker" stole the show.
  (2010 Oskar ödüllerinde en fazla ilgiyi "The Hurt Locker" filmi gördü/topladı.)

* The speeches were interesting but Eliza's singing stole the show.
  (Yapılan konuşmalar ilgi çekiciydi ama Eliza'nın şarkısı/şarkı söylemesi hepsini gölgede bıraktı.)

* We went there to see Asena dance last night, who was a good as ever, but I must say a young girl from Hacıhüsrev, she seemed not a day older than sixteen, stole the show!
  (Dün akşam oraya Asena'nın dansını izlemeye gitmiştik, ki Asena her zamanki gibi iyiydi, ama söylemeden edemeyeceğim, taş çatlasa en fazla on altı yaşında gibi gösteren Hacıhüsrevli bir genç kız, Asena'dan daha fazla alkış aldı/iz bıraktı.)

* No doubt she'll be given great many presents on her eighteeth birthday. I must give her something that'll really steal the show.
  (On sekizinci yaş gününde ona bir sürü harika hediye getirileceği kesin. Ona öyle bir şey vermeliyim ki/hediye etmeliyim ki diğer bütün hediyeleri gölgede bırakmalı/ diğer bütün hediyeler benimkinin yanında sönük kalmalı.)

* All the cabinet ministers have their little peculiarities, but Mr. XXX really steals the show.
  (Kabinedeki/Hükümetteki bütün bakanların küçük küçük garip huyları var ama Sayın XXX'inkiler diğerlerininkileri gölgede bırakır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder