9 Kasım 2015 Pazartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 40

to be set to (do something)


= scheduled or supposed to happen at a certain time
    to be ready to, to be prepared to (do something)
    to be on the point of (doing something)

= ..cek/cak (planlanmış ve harekete geçilmek üzere olan bir eylemi ifade eder)
    bir şey yapmaya hazır olmak
    bir şey yapma noktasında olmak

yapmaya hazır olmak yapmayı planlamak
to be set to english phrase


* The album is set to be released in early March.
  (Albüm Mart ayının başlarında yayınlanacak/piyasaya sürülecek.)
  (Planlar ve hazırlıklar bu tarihe göre yapılıyor anlamında...)

* The game is set to begin at 6:00.
  (Oyun saat 6'da başlayacak.)
  (Oyunun saat altıda başlaması planlandı ve hazırlıklar ona göre yapıldı anlamında...)

* We're set to release a new line in less than a month.
  (Bir aydan daha kısa bir zamanda/Bir aya kalmaz yeni bir dizi yayınlayacağız/yayına süreceğiz.)

* My report is set to be my first professional disaster.
  (Raporum benim ilk profesyonel faciam/felaketim olacak.)
  (beklentim bu yönde/kendimi bu yönde gelebilecek tepkilere göre hazırlıyorum anlamında...)

* Car repair costs are set to rise under EU proposals.
  (AB önerileri/tasarıları kapsamında arabaların tamir maliyetleri artacak.)
  (AB tasarısı yeni ek maliyetler getirdiği için bunun yansıtılması hazırlıkları yapılıyor veya bunlar yansıyacak anlamında...)

* I am set to sing this evening at a cabaret in the Marais. I've spent all week preparing my song and now I'm ready to perform it.
  (Bu akşam Marais'te bir kaberede/tavernada şarkı söyleyeceğim. Bütün haftayı şarkıma hazırlanmakla geçirdim ve artık/şimdi şarkımı seslendirmeye/icra etmeye hazırım.)

* One million houses in Turkland’s biggest city are set to be demolished to make way for safer dwellings as part of efforts by the Greater İstanbul Municipality and the Mass Housing Administration.
  (Türkiye'nin en büyük kentinde bir milyon ev, daha güvenli konutlara yer açmak maksadıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve toplu konut idaresi tarafından yürütülen çalışmalar kapsamında yıkılacak.)
  (bu amaçla bir milyon evin yıkılması planlanıp hazırlıkları yapıldı, iş yıkıma kaldı manasında...)

* Blonde jokes are set to be made illegal in Bosnia under new laws that will enable women to sue people who make jokes about their hair colour.
  (Bosna'da kadınların saç renkleriyle ilgili şakalar yapan/fıkralar anlatan insanlara dava açabilmelerine olanak sağlayan yeni yasayla aptal sarışın fıkralarının yasaklanması hazırlıkları yapılıyor/fıkraları yasaklanacak.)

* The airline is set to revolutionise the low-cost airline industry, setting new standards in price, comfort, service and destination options.
  (Havayolu şirketi, fiyat, konfor, hizmet ve güzergah seçeneklerinde yeni standartlar getirerek düşük fiyatlı havayolları endüstrisinde köklü değişikler yapmaya hazırlanıyor/yapacak.)

* ABC is set to release several new cosmetic products. The new products are almost ready to be launched onto the market.
  (ABC firması çok sayıda yeni kozmetik ürünü piyasaya sürecek/sürmeye hazırlanıyor. Yeni ürünler piyasaya çıkmak/piyasada yerini almak için gün sayıyor.)

* CenBank is set to raise interests paid to banks when Fed hikes rate
  (Merkez Bankası, Fed'in faiz oranlarını artırması durumuda bankalara ödenen faizi artıracak.)

* British PM David Cameron Set To Visit Turkey This Week
  (İngiltere Başbakanı David Cameron Bu Hafta Türkiye'yi Ziyaret Edecek/Türkiye'ye Bir Ziyaret Gerçekleştirecek)
  (Gazete vb haber başlıklarında "be set to" kalıbında genellikle "be" düşürülür.)

* The agreement was set to expire by its own terms on August 28, 2005.
  (Anlaşma kendi hükümleri çerçevesinde 28 Ağustos 2005'te sona erecekti.)

* Turkey’s New Think Tank PODEM Is Set To Work
  (Türkiye’nin yeni düşünce kuruluşu PODEM çalışmaya hazır/kuruldu)

* We're set to go. We're all ready, shall we leave?
  (Gitmeye hazırız. Hepimiz hazırız, çıkalım mı?)

* Be set to leave by 10 o'clock.
  (En geç saat 10'da çıkmaya hazır ol.)

* I was just set to go when the phone rang.
  (Telefon çaldığında tam çıkmaya/evden gitmeye hazırlanmıştım/gitmek/çıkmak üzereydim.)

* A couple of months later, Susan was set to marry none other than Jean Marron!
  (Bir iki ay geçtikten sonra/ayın ardından, Susan Jean Marron'dan başka hiç kimseyle evlenmeyecek durumdaydı/hale gelmişti.)

* I was all set to do it myself when he finally showed up.
  (En sonunda çıkageldiğinde onu kendim yapmaya tamamen hazırlanmıştım.)
  (Sonunda çıkıp gelmese onu yapmaya kendimi tamamen hazırlamıştım.)

* We are set to leave early tomorrow morning.
  (Yarın sabah erkenden çıkacağız/çıkmaya hazırız/hazırlıklarımızı buna göre yaptık.)

* We are set to go at any time.
  (Her an çıkmaya/gitmeye hazırız.)

* We were all set to leave, but Ann made us wait while she looked for her cell phone.
  (Hepimiz çıkmaya hazırdık/çıkmak üzereydik ama Ann cep telefonunu ararken bizi bekletti.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder