half expect
= to think that something might happen
We use this when we expect something almost impossible to happen.
to assume that something will happen, but not entirely convinced
used when you had a slight suspicion about something, but weren't sure, and then that thing happened
You had a feeling something would happen but weren't totally sure.
to be not completely sure that something will happen
= belki olabilir/gerçekleşebilir diye ummak/düşünmek/beklemek
tam emin olmamakla birlikte olmasını/gerçekleşmesini beklemek/ummak
Olur mu olmaz mı diye arada kaldığın/tam emin olamadığın bir şeyin gerçekleşmesi durumunu ifade eder.
Gerçekleşmesi zor bir şeyin olması durumunda şaşırmama durumunu ifade eder.
half expect english phrase |
* I was half expecting to see her at the party.
(Partide olma ihtimali yok gibiydi ama ben yine de bir ümit onu görürüm/ona rastlarım diye bekledim/onu görmeyi/ona rastlamayı umdum.)
* I was half expecting her to say "no".
(Hayır demesi/Kabul etmemesi/Olumsuz cevap vermesi beni şaşırtmadı/bana sürpriz olmadı/bir ihtimal bu cevabı ondan bekliyordum.)
* Mary had half expected John to withdraw from the course.
(Mary, John'un kursu bırakmasına/kurstan ayrılmasına şaşırmadı.)
(John'un kursu bırakması/kurstan ayrılması Mary için sürpriz olmadı.)
* I looked back, half expecting to see someone following me.
(Beni izleyen/takip eden biri mi var acaba diye arkama/dönüp ardıma baktım.)
* We were half expecting you not to come back.
(Geri dönmeyebileceğin aklımıza gelmişti/Senin için geri dönmeyebilir demiştik.)
* Mary half expected Tom to be angry with her.
(Mary, Tom'un kendisine kızgın olmasına şaşırmadı.)
* I was half expecting the car to fly away.
(Araba uçsa hani, şaşırmayacaktım.)
* I half expected her to jump into the pool naked, she was so drunk.
(Havuza çıplak atlamasına şaşırmadım, çok sarhoştu.)
* Because we were late, we half expected to have only dessert at the dinner party.
(Geç gittiğimiz/kaldığımız için yemekli davette sadece tatlı yememiz şaşılacak bir şey değil/normal bir şey.)
* I saw lots of strange people at the party. I half expected to even see Elvis.
(Partide bir sürü tuhaf/garip acayip insan gördüm/insanla karşılaştım. Elvis'i görsem/Elvis karşıma çıksa şaşırmazdım.)
(Partideki insanlar o kadar tuhaftı ki, Elvis'i görme ihtimalimden daha tuhaflardı.)
* I had been very lucky throughout the week. So, I was half expecting to win the lottery.
(Hafta boyunca çok şanslıydım/şansım hep yaver gitti/şans hep yanımdaydı. Öyle ki piyango bana çıksa sürpriz olmazdı/şaşırtmazdı beni.)
* I half expected that Jane would throw me a surprise birthday party after being secretive for a week.
(Bir hafta gizli kapaklı işler çevirmesi nedeniyle Jane'in benim için sürpriz bir doğum günü partisi düzenleyebileceği aklıma gelmişti/düzenlediğini anlamıştım.)
* I was half expecting you to start tearing his jacket off, right there on the dance floor.
(Dans pistinde gömleğini sıyırmaya/yırtmaya başlaman beni şaşırtmadı.)
* My friend was so crazy, I half expected him to actually jump off the water tower into a tub of jello when the radio station offered him $10.
(Arkadaşım çılgının biriydi, radyo istasyonu ona 10 dolar teklif ettiği zaman su kulesinden jöle dolu fıçıya/leğene/küvete atlaması beni şaşırtmadı/ondan beklediğim bir hareketti.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder