14 Ocak 2016 Perşembe

İngilizce Deyimler ve İfadeler 92

turn down someone/something

(turn someone/something down)


= to refuse to accept or agree to something, or to someone's idea
    to reject an offer or application made by someone
    to give a negative response, to say no

= geri çevirmek, reddetmek
    kabul etmemek, onaylamamak
    olumsuz cevap vermek, hayır demek

ingilizce geri çevirmek reddetmek kabul etmemek
to turn down someone something English phrasal verb

* Why did she turn down your invitation?
  (Davetini neden kabul etmedi/geri çevirdi?)

* Bill asked me out, but I turned him down. He’s just not my type.
  (Bill bana çıkma teklif etti ama ben ona olumsuz cevap verdim/onun çıkma teklifini kabul etmedim. Tipim değil/Bana uygun biri değil.)

* The board turned our request down.
  (Yönetim kurulu isteğimizi/talebimizi kabul etmedi/reddetti.)

* Why did you turn down his offer?
  (Teklifini niçin geri çevirdin/kabul etmedin?)

* She had turned down John's offer of help, too.
  (John'un da yardım teklifini kabul etmedi/etmemiş/geri çevirmiş.)
  (John'un da yardım teklifine hayır demiş.)

* Why did you turn down such a fantastic job, I don't get it.
  (Böyle fantastik/harika bir işi neden kabul etmedin, anlamıyorum/aklım almıyor.)

* We turned them down because their offer was too low.
  (Çok düşük olduğu için onların teklifini kabul etmedik/geri çevirdik.)

* Joe was turned down at four schools before he was finally accepted.
  (Nihayet bir okula girmeden önce Joe dört okuldan ret yemişti.)
  (Sonunda bir okula girmeden önce Joe'yu dört okul almamıştı/kabul etmemişti.)

* We had to turn Joan down, even though her proposal was okay.
  (Uygun olmasına rağmen John'un teklifini geri çevirmek zorunda kaldık.)

* It was hard for me to turn down his demand.
  (Onun talebine/isteğine hayır demek benim için/adıma kolay olmadı/değildi.)
  (Onun talebini/isteğini geri çevirirken/talebine olumsuz cevap verirken zorlandım.)

* Go ahead and ask her out, if you're prepared for her to turn you down.
  (Seni geri çevirmesine/Sana hayır demesine hazırsan had gidip çıkma teklif et ona.)
  (Seni geri çevirmesi/Sana hayır demesi sana koymayacaksa hadi gidip benimle çıkar mısın diye sor ona.)

* The bank turned down their request for a loan.
  (Banka, kredi başvurularını kabul etmedi/geri çevirdi.)

* It was stupid of him to turn down his offer.
  (Teklifini kabul etmemekle aptallık etti.)

* We turned down Joan, even though her credentials were good.
  (Referansları her ne kadar iyi olsa da John'u/John'un başvurusunu geri çevirdik/kabul etmedik.)

* He never asks for help and he turns you down when you offer it.
  (Asla yardım istemez, teklif ettiğinde de/etsen de kabul etmez.)

* You would not complain if you were turned down in a job application for health reasons.
  (İş başvurun sağlık nedenleriyle reddediliyorsa/kabul edilmiyorsa, şikayet edemezsin/şikayetçi olmaya hakkın yok.)

* The RAF (Royal Air Force) turned him down on medical grounds.
  (Kraliyet Hava Kuvvetleri tıbbi gerekçelerle onu/onun başvurusunu kabul etmedi.)
  (Sağlık gerekçeleriyle RAF'tan ret yedi/RAF'a kabul edilmedi.)

* How could you turn down such a fantastic job?
  (Böyle harika bir işi/işte çalışma teklifini nasıl kabul etmezsin/geri çevirirsin?)

* I don't believe it: he turned me down flat!
  (İnanmıyorum ya, açık açık/düpedüz beni reddetti/bana hayır dedi.)

* He offered her a trip to Australia but she turned it/him down.
  (Ona birlikte Avustralya'ya gitmeyi teklif etti ama o teklifi kabul etmedi.)

* He turned down the job because it involved too much travelling.
  (Çok fazla seyahat etmek gerektiği/gerekeceği için işi kabul etmedi.)

* She turned down the opportunity to work in Paris.
  (Paris'te çalışma fırsatını geri çevirdi/tepti.)

* I heard that he turned down a knighthood.
  (Şövalye nişanını kabul etmediğini/geri çevirdiğini duydum.)

* He turned down the chance to have his own exhibition.
  (Kendi sergisini açma şansını/fırsatını geri çevirdi/tepti.)

* Would you turn down the chance to meet Arda Turan?
  (Arda Turan ile tanışma fırsatını/şansını geri çevirir miydin?)

* The bank turned down my application for a loan.
  (Banka, kredi başvurumu kabul etmedi/onaylamadı.)

* He has been turned down for ten jobs so far.
  (Şu ana kadar on iş teklifini kabul etmedi/geri çevirdi.)

* I'm not going to turn down an invitation to go to New York!
  (Biri gel New York'a gidelim dese, geri çevirmem/hayır demem!)

* We would like to help him with his money problems, but he always turns down our offers of help.
  (Onun parasal/ekonomik sorunlarına/problemlerine yardımcı olmak istiyoruz ama o bizim yardım teklifimizi hep geri çeviriyor.)

* He applied for a promotion twice this year, but he was turned down both times.
  (Bu sene iki defa terfi etmek için talepte bulundu ama her iki seferde de geri çevrildi/talebi kabul edilmedi/reddedildi.)

* My credit card application was turned down by the bank because of my bad credit.
  (Kredi batağımdan/borcumdan/kötü kredi geçmişimden dolayı banka, kredi kartı başvurumu kabul etmedi/reddetti.)

* I thought I could borrow some money from Joe, but when I asked, he turned me down.
  (Joe bana biraz borç para verir sanmıştım/diye düşünmüştüm, ama istediğimde/sorduğumda bana hayır dedi/borç vermeyi kabul etmedi.)

* He was offered a job there but he turned it down as it was too far from home.
  (Orada ona iş teklif edildi/teklifi geldi ama o eve çok uzak olduğu için teklifi kabul etmedi.)

* I turned down an invitation to dinner to come and spend the evening with you.
  (Gelip geceyi seninle geçirmek için/geçireyim diye yemek davetini geri çevirdim/yemek davetine/teklifine hayır dedim.)

* If I had a nickel for everytime a woman has turned me down, I'd be a rich man!
  (Bir kadın tarafından her reddedilişimde/geri çevrilişimde beş sent/kuruş alsaydım, zengin olmuştum/köşeyi dönmüştüm.)

* When I asked him to lend me some money, he turned down my request.
  (Ondan borç para istediğimde, olumsuz cevap verdi/olmaz veremem/vermem dedi.)

* I was invited last week as well, but it was late so I regretfully turned them down.
  (Geçen hafta ben de davetliydim/beni de davet ettiler, ama çok geç vakitteydi, bu yüzden istemeye istemeye/üzülerek daveti geri çevirdim/davete olumsuz cevap verdim.)

* It's a tempting offer but I'm afraid I'm going to have to turn you down.
  (Çok çekici/cazip bir teklif ama maalesef/ne yazık ki teklifinize hayır demek zorundayım.)

* I think he's making a big mistake by turning down the job.
  (Bence işi kabul etmeyerek/etmemekle büyük bir hata yapıyor.)

* I'm afraid your request for a pay raise was turned down again.
  (Maalesef/Ne yazık ki maaşınıza zam talebiniz yine reddedildi/kabul edilmedi.)

* That's a very generous offer, but I have to turn it down.
  (Çok cömert bir teklif ama reddetmek zorundayım/kabul edemeyeceğim.)

* Robert was so busy he had to turn down an invitation to play golf.
  (Robert o kadar yoğundu ki golf oynama davetini/teklifini geri çevirmek/davetine hayır demek zorunda kaldı.)

* I can't understand why John turned down a job as good as that.
  (John bu kadar iyi bir işi nasıl kabul etmez anlayamıyorum/aklım almıyor.)

* John applied for a credit card, but he was turned down.
  (John kredi kartı için başvurdu ama başvurusu kabul edilmedi/reddedildi.)

* John asked Jeny for a date, but she turned him down.
  (John, Jeny'ye çıkma teklif etti ama Jeny kabul etmedi/olumsuz cevap verdi.)

* He applied for the job but was turned down on the spot.
  (İş için başvurdu ama daha dakkasında/anında red yedi/daha orada olumsuz cevap aldı.)

* I'm afraid of asking her to dance and being turned down.
  (Onu dansa davet edip reddedilmekten/geri çevrilmekten korkuyorum/çekiniyorum.)

* She had no choice but to turn down his proposal.
  (Onun teklifini geri çevirmekten başka çaresi yoktu.)

* I politely turned down his offer and hung up.
  (Teklifini kibarca geri çevirip telefonu kapattım.)

* To put it briefly, she turned down his proposal.
  (Uzun lafın kısası/Kısaca söylemek gerekirse, teklifini kabul etmedi/geri çevirdi.)

* He turned down my request for a day off.
  (Bir günlük izin isteğimi kabul etmedi/izin istedim hayır/olmaz dedi.)

* The offer is too good to be turned down.
  (Reddedilemeyecek/Geri çevrilemeyecek kadar iyi bir teklif.)

* The company turned him down for no apparent reason.
  (Firma görünürde/ortada hiçbir neden/sebep yokken onu reddetti/onun teklifini/başvurusunu geri çevirdi/kabul etmedi.)

* Her suggestion seems to have been turned down.
  (Teklifi/Önerisi kabul edilmedi/reddedildi gibi görünüyor.)
  (Görünüşe göre/Muhtemelen önerisi/teklifi kabul edilmedi.)

* You were wrong to turn down his help.
  (Yardımını/Yardım teklifini kabul etmemekle/reddetmekle hata ettin/yanlış/hata yaptın.)

* She turned down the subsidy that I offered.
  (Para yardımı teklifimi kabul etmedi/geri çevirdi.)

* Jeny turned down three dinner invitations last week.
  (Jeny geçen hafta üç yemek davetini geri çevirdi.)

* Jeny turned down all of her suitors.
  (Jeny tüm taliplerini geri çevirdi/kendisine evlenme teklif eden tüm erkeklere hayır dedi/olumsuz cevap verdi.)

* John's loan request was turned down.
  (John'un kredi başvurusu/talebi reddedildi.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder