Translating Activity English - Turkish
İngilizce-Türkçe Çeviri Çalışması
When I set off for work this morning, my car broke down, so I ended up taking the bus.
As soon as I got off, I bumped into an old schoolmate, Mark.
While we were talking, he brought up something I had already found out from some mutual friends-
that he'd come into some money and had set up his own business.
He told me that there was a lot to sort out, and offered to take me on, but I turned him down straight away.
English Turkish Translating İngilizce Türkçe çeviri çalışması |
When I set off for work this morning, my car broke down, so I ended up taking the bus.
to set off= yolu koyulmak, yola çıkmak
* The bus set off first and we followed on behind in the car.
(Önce otobüs yola çıktı, biz de arabayla arkadan takip ettik.)
to set off ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
morning= sabah, sabah vakti
car= araba
to break down= bozulmak, arızalanmak, arıza yapmak
* My car broke down and I was wondering if I could use your phone.
(Arabam arıza yaptı da telefonunuzu kullanabilir miyim diye soracaktım.)
to break down ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
to end up (by) doing something= sonunda ... yapmak
* He ended up taking his father's advice.
(Sonunda babasının tavsiyesini dinledi/tavsiyesine uydu/sözünü dinledi/dediğini yaptı.)
to end up ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
to take the bus= otobüse binmek, otobüsle gitmek
(Bu sabah işe gitmek için yola çıktığımda arabam arıza yaptı, ben de bunun üzerine/sonucunda otobüse bindim.)
As soon as I got off, I bumped into an old schoolmate, Mark.
as soon as= ..er ..emez, gibi, ile birlikte
* I will let you know as soon as I figure out.
(Öğrenir öğrenmez/Öğrendiğim gibi sizi bilgilendireceğim/size haber vereceğim/veririm.)
to get off= (bir vasıtadan) inmek
* I got off the train when I learnt that it wasn't stopping at Oxford.
(Oxford'da durmadığını/Oxford'dan geçmediğini öğrenince trenden indim.)
to get off ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
to bump into= tesadüfen karşılaşmak, rastlamak
* Guess who I bumped into on the way to the office.
(Tahmin et bakalım, ofise giderken kiminle karşılaştım/kime rastladım/kimi gördüm?)
to bump into ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
(-otobüsten- İndiğim gibi/İner inmez eski okul arkadaşım Mark'a rastladım/Mark'la karşılaştım.)
While we were talking, he brought up something I had already found out from some mutual friends- that he'd come into some money and had set up his own business.
while= ..erken
to talk= konuşmak, sohbet etmek
to bring up= bahsetmek, bahsini/konusunu açmak, söz etmek
* I'm glad you brought this up.
(Bu konuyu açmana sevindim/Bu konuyu açman iyi oldu.)
to bring up ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
already= daha önceden/evvel, zaten
to find out= öğrenmek, haberdar olmak, duymak
* I don't know, but I'll find out for you.
(Bilmiyorum ama senin için öğrenirim.)
to find out ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
mutual friend= ortak arkadaş
to come into= miras kalmak, mirasa konmak
* I came into a little money and bought a house.
(Miras olarak biraz para kaldı bana, ben de ev aldım.)
to come into ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
to set up= (iş vb) kurmak, (şirket, işyeri vb) açmak
* She plans to set up her own business.
(Kendi işini/şirketini kurmayı planlıyor.)
to set up ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
(Konuşurken bana zaten daha önce ortak arkadaşlarımızdan öğrendiğim/duyduğum ona miras olarak para kaldığından ve o parayla kendi işini kurduğundan bahsetti.)
He told me that there was a lot to sort out, and offered to take me on, but I turned him down straight away.
to tell= söylemek, anlatmak
to sort out= çözmek, halletmek, çaresine/icabına bakmak
* It took me an hour to sort out the problem with my reservation.
(Rezervasyonumla ilgili sorunu çözmem/halletmem bir saatimi aldı.)
to sort out ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
to offer= teklif etmek
* He offered her a trip to Australia but she turned it/him down.
(Ona birlikte/beraber Avustralya'ya gitmeyi teklif etti ama o kabul etmedi/teklifi geri çevirdi.)
to take on someone= işe almak, çalıştırmak, istihdam etmek
* Our company has taken on four new employees this month.
(Firmamız bu ay dört yeni işçi/personel aldı.)
to take on someone ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
to turn down= geri çevirmek, reddetmek, olumsuz cevap vermek
* Why did you turn down his offer?
(Teklifini niçin geri çevirdin/kabul etmedin?)
to turn down ile ilgili geniş bilgi için tıklayınız
straight away= hemen, duraksamadan, tereddütsüz
(Halledilmesi gereken bir sürü şeyin/işin olduğundan bahsetti ve bana onun yanında çalışmayı teklif etti ama teklifini tereddüt etmeden/hemen/anında geri çevirdim.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder