2 Ocak 2016 Cumartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 83

to break down (1)


= to stop working/functioning because of breakage or wear
    if a machine or vehicle breaks down, it stops working
    to fail to function

= bozulmak, arızalanmak, arıza yapmak
    (araba) yolda kalmak

ingilizce bozulmak arızalanmak
to break down English phrasal verb

* My car broke down, so I'm kind of stuck here.
  (Arabam arızalandı, yani burada mahsur kaldım/tıkılıp kaldım denilebilir/yani anlayacağın bir nevi burada mahsur kaldım/takılı kaldım.)

* Could you let me use your printer? Mine has just broken down.
  (Yazıcınızı kullanabilir miyim? Benimki az önce bozuldu da/arızalandı da.)

* The school bus broke down and had to be towed to the nearest garage.
  (Okul servisi arızalandı ve çekiciyle en yakın tamirhaneye götürüldü.)

* This machine sometimes breaks down.
  (Bu makine bazen/ara sıra arızalanır/bozulur.)

* The engine broke down just outside the station.
  (Lokomotif/Tren garın hemen dışında bozuldu/arızalandı.)

* My car broke down and I was wondering if I could use your phone.
  (Arabam arıza yaptı da telefonunuzu kullanabilir miyim diye soracaktım.)

* Oh no - has your washing machine broken down again?
  (Oh hayır/Ay inanmıyorum, çamaşır makinen yine mi bozuldu?)

* Our car broke down halfway across the bridge.
  (Arabamız köprünün ortasında bozuldu.)

* The bus we travelled in broke down on the way to town.
  (Seyahat ettiğimiz/Bindiğimiz otobüs kasabaya giderken arızalandı.)

* If the car breaks down, we'll walk.
  (Araba arızalanırsa, yürürüz.)

* We broke down on the freeway.
  (Otobanda/Çevre yolunda arabamız bozuldu/arızalandı.)

* My car's broken down, so I came by taxi.
  (Arabam bozuldu/arızalandı, bu yüzden ben de taksiyle geldim/taksiye binip geldim.)

* The washing machine broke down - again - over Christmas.
  (Çamaşır makinesi yine bozuldu, hem de/tam da Christmas/Noel zamanı.)

* This old car breaks down all the time.
  (Bu eski/külüstür araba sürekli/durmadan arızalanıyor.)

* We only got as far as the end of the road, then the car broke down.
  (Daha sadece yolun sonuna kadar gitmiştik ki, sonra araba bozuldu.)

* The office printer drives me crazy. It seems to break down whenever I am in a hurry.
  (İşyerindeki yazıcı beni deli ediyor. Ne zaman acil bir işim olsa arızalanacakmış gibi yapıyor/oluyor.)

* I need to buy a new washing machine. I'm afraid mine is going to break down soon.
  (Yeni bir çamaşır makinesi almam lazım. Maalesef/Ne yazık ki benimki/benim makine yakında bozulacak/arızalanacak.)

* Our dishwasher broke down just a month after the guarantee had expired.
  (Garanti süresinin dolmasının üzerinden daha bir ay geçtikten sonra bulaşık makinemiz bozuldu/arızalandı.)

* Can you please come and pick me up from work? My car has broken down.
  (Lütfen gelip beni işten alabilir misin? Arabam bozuldu da/arızalandı da.)

* Tommy's family is saving for a new air conditioner because theirs always breaks down.
  (Tommy'nin ailesi, klimaları devamlı bozuluyor/arızalanıyor diye yeni bir tane almak için para biriktiriyorlar.)

* The car broke down, so they had to walk.
  (Araba arıza yapmış, bu yüzden de yürümek zorunda kaldılar/kalmışlar.)

* Their car broke down two miles out of town.
  (Kasabanın iki mil dışında arabaları bozuldu/arızalandı.)

* A: Why are you late?
  (Neden/Niye geciktin/geç kaldın?)
  B: I'm sorry Boss. My car broke down on the way to work. I had to get it fixed.
  (Kusura bakma patron. Arabam işe gelirken yolda bozuldu. Tamir ettirmek zorunda kaldım/Tamir ettirmem gerekti.)

* Our car broke down and we had to push it off the road.
  (Arabamız arızalandı ve onu yolun kenarına/kıyısına itmek zorunda kaldık.)

* If the central heating breaks down again, I will refuse to pay the repair bill.
  (Merkezi ısıtma sistemi/kalorifer bir daha bozulursa/arızalanırsa, tamir parasını ödemeyi kabul etmem/etmeyeceğim.)

* My knowledge of Spanish came in handy when the car broke down near Madrid.
  (Arabam Madrid yakınlarında bozulduğunda İspanyolcayı bilmem işe yaradı.)

* My mother couldn't cook Thanksgiving dinner because our oven broke down. We had to order pizza instead.
  (Annem fırınımız bozulduğu/arızalandığı için Şükran Günü yemeğini yapamadı/pişiremedi. Onun yerine pizza sipariş etmek/dışarıdan pizza söylemek zorunda kaldık.)

* I'm worried that his car has broken down, or worse still, that he's had an accident.
  (Arabasının arıza yaptığından endişeliyim, ya da daha kötüsü kaza yaptığından.)

* I'm late because my bus has broken down in the middle of nowhere.
  (Otobüsüm dağ başında/Allah'ın dağında/kuş uçmaz kervan göçmez bir yerde arızalandığı için geç kaldım.)

* Seven people died of thirst after their truck broke down on an isolated desert road.
  (Yedi kişi ıssız bir çöl yolunda kamyonlarının arızalanmasının ardından susuzluktan öldü/hayatını kaybetti.)

* The car broke down on the way to the airport and the couple just caught the plane by the skin of their teeth.
  (Araba havalimanına giderken yolda bozuldu ve çift uçağa güç bela/zar zor yetişti.)

* Candice: Ron, why don't you service your car?
   (Ron, arabanı niye servise/tamire götürmüyorsun?/Ron, arabanı servise/tamire götürsene!)
   Ron    : I will do it in the evening.
   (Akşam götüreceğim.)
   Candice: It might break down any moment now.
   (Her an bozulabilir/arızalanabilir/yolda kalabilir.)
   Ron    : Yeah, I know. My dad finally broke down and gave me some money to get it fixed.
   (Evet, biliyorum/haklısın/doğrusun. Babam sonunda inadını kırdı/Babamı sonunda ikna edebildim ve bana arabayı yaptırmam için biraz para verdi.)
   Candice: Good for you!
   (Ne güzel işte/Aferin sana.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder