7 Ocak 2016 Perşembe

İngilizce Deyimler ve İfadeler 87

to bump into (2)


= to collide with someone or something accidentally
    to crash into

= (istemeden/kazara) çarpmak, toslamak, bindirmek

ingilizce çarpmak, toslamak, bindirmek
to bump into phrasal verb English


* Excuse me. I didn't mean to bump into you.
  (Affedersin/Kusura bakma. Sana çarpmak istememiştim/istemeden/yanlışlıkla sana çarptım/niyetim/kastım sana çarpmak değildi.)

* Everything here is expensive. Be careful not to bump into anything.
  (Burada herşey pahalı. Bir şeylere çarpmaya dikkat et/Aman hiçbir şeye çarpma.)

* My younger brother is so tall that he often bumps his head into doorways.
  (Küçük erkek kardeşim çok uzun boylu biridir, bu yüzden başını sık sık kapı menfezine çarpıyor.)

* As I turned round, I bumped into a filing cabinet.
  (Dönerken evrak/klasör dolabına çarptım.)

* Tim was a clumsy boy, always bumping into the furniture.
  (Tim sakar bir çocuktu, devamlı mobilyalara çarpardı.)

* John turned suddenly and bumped into me.
  (John birden/aniden döndü ve bana çarptı.)

* Someone bumped into me on the subway, and I think they stole my wallet.
  (Metroda bana biri çarptı ve sanırım/galiba cüzdanımı çaldı.)

* He was texting on his phone while walking and he bumped into a street sign.
  (Yürürken telefonundan mesaj yazıyordu ve sokak tabelasına çarptı/tosladı.)

* The robot's guidance system has gone haywire. It keeps bumping into walls.
  (Robotun güdüm/yönlendirme sistemi/mekanizması bozulmuş/sapıtmış/kafayı yemiş. Habire/Durmadan/Sürekli duvarlara çarpıyor/tosluyor.)

* The roads were so slippery that I couldn't stop, and I bumped my car into the car in front of me.
  (Yollar çok kaygandı, ben de duramadım ve önümdeki arabaya çarptım/tosladım.)

* Eric was mad at Stella for bumping into his newly purchased truck the other night.
  (Önceki/Geçen gece yeni aldığı kamyonetine çarptığı için Eric, Stella'ya çok kızdı/sinirlendi.)

* The waiters bumped into each other and dropped their trays.
  (Garsonlar birbiriyle çarpıştı ve tepsilerini düşürdüler/tepsileri yere düştü/devrildi.)

* While backing up, I bumped into another car and set off its alarm.
  (Geri geri gelirken başka bir arabaya çarpınca/toslayınca alarmı çaldı/devreye girdi/alarmını tetiklemiş oldum.)

* When Randy first started to learn how to ride a bicycle, a cat crossed the street and he ended up bumping into the trash can.
  (Randy bisiklete binmeyi ilk defa öğrendiği zaman, bir kedi yola atlayınca o da gidip çöp tenekesine çarptı/çarpmıştı.)

* In my hurry I bumped into someone.
  (Acele ederken/Acelem vardı, birine çarptım.)

* John bumped into Jeny and almost knocked her into the pool.
  (John, Jeny'ye çarptı ve az kalsın onu havuza düşürüyordu.)

* It was crowded, someone bumped into him, he dropped his camera.
  (Kalabalık bir yerdi/yermiş, biri ona çarpmış, o da kamerasını düşürmüş.)

* John bumped into Jeny and spilled his drink on her.
  (John, Jeny'ye çarpıp içeceğini onun üzerine/üstüne döktü.)

* It's easy to bump into furniture in the dark.
  (Karanlıkta/ışıklar kapalıyken mobilyalara çarpması kolaydır.)
  (İnsan karanlıkta mobilyalara kolayca çarpıyor.)

* Tom accidentally bumped into Mary and apologized.
  (Tom kazara/istemeden Mary'ye çarptı ve özür diledi.)

* The child on the bicycle nearly bumped into me.
  (Bisikletli çocuk az kalsın bana çarpıyordu.)
  (Bisikletli çocuğun bana çarpmasına ramak kalmıştı.)

* Tom bumped into a Mary on his way to school.
  (Tom okula giderken Mary diye/adında birine çarptı.)

* I wasn't looking where I was going and bumped into a garbage can.
  (Nereye gittiğime/Önüme bakmıyordum, ki çöp tenekesine çarptım.)

* I have a huge bruise where I bumped into the corner of the table.
  (Masanın köşesine/kenarına çarptığım yerde kocaman bir morluk/çürük var.)

* He bumped into me and I fell.
  (Bana çarptı ve yere düştüm/beni yere düşürdü.)

* I bumped into the car in front of me on the way to work.
  (İşe giderken önümdeki arabaya/araca çarptım/tosladım.)

2 yorum: