to bump into (1)
= to meet/encounter someone unexpectedly/accidentally
to meet by chance, to come across, to run into, to run across
= (bir kimseyle tesadüfen) karşılaşmak
(bir kimseye tesadüfen) rastlamak, rast gelmek
(Bir kimseyi tesadüfen) görmek
to bump into phrasal verb English |
* Guess who I bumped into on the way to the office.
(Tahmin et bakalım, ofise giderken kiminle karşılaştım/kime rastladım/kimi gördüm?)
* We bumped into Amy when we were in town last week.
(Geçen hafta şehir merkezindeyken/şehir merkezine gittiğimizde Amy'ye rastladık/Amy'yle karşılaştık/Amy'yi gördük.)
* Do you know who I bumped into the other day?
(Geçen gün kime rastladım/kiminle karşılaştım/kimi gördüm biliyor musun?)
* I wish I'd bumped into you before.
(Keşke daha önce karşılaşsaydık/karşılaşmış olsaydık.)
(Keşke daha önce rastlasaymışım sana!)
(Sen daha önce niye karşıma çıkmadın ya!)
* You look familiar. Maybe I've bumped into you before.
(Bana tanıdık geliyorsunuz/Yüzünüz bana hiç yabancı gelmiyor. Daha önce karşılaşmış olabiliriz/karşılaştık galiba/sanırım.)
* It was nice bumping into you.
(Seninle karşılaşmak/Seni görmek/Sana rastlamak güzeldi.)
* Last week, Jill bumped into an old college friend she hadn't seen in years.
(Geçen hafta Jill senelerdir görmediği üniversiteden eski bir arkadaşıyla karşılaştı/arkadaşına rastladı.)
* I'm glad we bumped into each other.
(Karşılaşmamız iyi oldu ya/Seni gördüğüme sevindim.)
* I bumbed into John today. I was surprised to see him in London.
(Bugün John'la karşılaştım. Londra'da onu görmeyi beklemiyordum/görmek beni şaşırttı/bana sürpriz oldu.)
* I keep bumping into you.
(Sizinle sürekli karşılaşıyorum/Sizi sürekli görüyorum.)
* I bump into John from time to time.
(Zaman zaman John'a rastlıyorum/John'u görüyorum/John'la karşılaşıyorum.)
* What a surprise to bump into you here!
(Seninle burada karşılaşmak ne büyük sürpriz!)
(Seni burada göreceğimi/seninle burada karşılacağımı hiç ummazdım.)
* I bumped into her when I dropped off that package.
(Paketi bırakmaya/teslim etmeye gittiğimde onunla karşılaştım/karşılaşmıştım/onu gördüm/görmüştüm.)
* I wonder why I keep bumping into you these days. Do you live around the neighborhood?
(Sana bugünlerde/bu aralar niye böyle sürekli rastlıyorum? Bu civarda mı yaşıyorsun/oturuyorsun?)
* I bumped into an old friend from high school today and we talked for hours.
(Bugün liseden eski bir arkadaşımla karşılaştım/arkadaşıma rastladım, saatlerce/uzun uzun konuştuk/sohbet ettik.)
* It's funny we never bumped into each other in Bodrum.
(Bodrum'da hiç karşılaşmamamız/karşılaşmamış olmamız/birbirimizi görmememiz/görmemiş olmamız tuhaf/garip doğrusu.)
* Recently, I bumped into an old acquaintance at the grocery store.
(Geçenlerde/Geçen gün bakkalda eski bir tanıdığa/ahbabıma rastladım.)
* Did you know Kerry was back from her holiday? I just bumped into her in the street.
(Kerry'nin tatilden döndüğünden haberin var mıydı/döndüğünü biliyor muydun? Az önce/Demin caddede/sokakta onunla karşılaştım/ona rstladım/onu gördüm.)
* When I bumped into John yesterday, he looked pretty worn out.
(Dün John'a rastladığımda epey yorgun/bitkin/halsiz görünüyordu/baya yorgun bir hali vardı.)
* It's always best to look good wherever you go. After all, you'll never know who you'll bump into.
(Nereye gidersen git en iyisi/güzeli her zaman şık olmaktır. Sonuçta/En nihayetinde kimle karşılaşacağını/kime rastlayacağını asla bilemezsin.)
* I have so many friends in this town that whenever I go out I bump into someone I know.
(Bu şehirde bir sürü arkadaşım var, bu yüzden ne zaman dışarı çıksam/her dışarı çıkışımda tanıdığım birine rastlarım/biriyle karşılaşırım.)
* At the gym on Saturday morning I bumped into someone that I've not seen for 7 months. It was such a lovely surprise to see them and catch up on their news.
(Cumartesi sabahı spor salanunda 7 aydır görmediğim kimselerle karşılaştım. Onları görmek bana çok güzel bir sürpriz oldu ve onlardan havadisleri öğrendim/neler yaptıklarını konuştuk.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder