18 Ocak 2016 Pazartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 94

big time


= very much; a lot
    on a large scale; to a great extent
    if you do something ​big ​time, you do it to a ​great ​degree

= çok, iyice, epeyce, fena halde, fena bir şekilde

ingilizce çok, fena halde, iyice, epeyce
big time English expression daily phrase

* I owe you big time.
  (Sana çok borçlandım/Sana borcumu ödeyemem.)

* John is into ​skiing ​big ​time.
  (John kaymayı/kayak yapmayı çok seviyor/John kayağa çok aşırı düşkün/tam bir kayak hastası.)

* He fell for her big time.
  (Ona fena halde bağlandı/vuruldu/aşık oldu/gönlünü kaptırdı.)

* I messed up big time.
  (Fena halde sıçtım/İşleri fena halde/acaip batırdım/berbat ettim.)

* This sucks big time.
  (Rezil mi rezil bir şey bu/Çok/Acaip berbat bir şey bu.)

* I'm hungry big time.
  (Fena/Çok acayip açım/acıktım/Kurt gibi açım.)

* The school was into discipline big time.
  (Okul-yöneticileri- disipline büyük/aşırı önem veriyordu.)
  (Okulda çok sıkı/aşırı bir disiplin vardı/hakimdi.)

* I got screwed big time when I signed that agreement.
  (O anlaşmayı/sözleşmeyi imzalamakla acayip/fena halde kazık yedim/kazıklandım/göte geldim.)

* A: Did you have problems with him?
   (Onunla sorunların oldu mu/sorun yaşadın mı?)
   B: Yeah, big time.
   (Evet, hem de çok/çok büyük sorunlar.)

* After she wrecked her parents car, she was in trouble big time.
  (Anne babasının arabasıyla kaza yaptığı için/arabasını hurdaya çevirdiği/pert ettiği için başı çok büyük/acayip belaya girdi.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder