11 Ocak 2016 Pazartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 89

to find out (1)


= to learn by study, observation, or search
    to get some information about something/somebody by asking, reading, etc
    to gain knowledge of (something)
    to discover a fact or information that you did not know before
    to discover information from an external source
    to get news of something for the first time

= öğrenmek, haberdar olmak, duymak
    bulmak, ortaya çıkarmak

ingilizce öğrenmek bulmak duymak ortaya çıkarmak
to find out English phrasal verb


* If she finds out, I'm screwed!
  (Eğer öğrenirse/duyarsa/haberi olursa, hapı yutarım/ayvayı yerim/boku yerim/mahvolurum/biterim.)

* Please call me if you find out anything.
  (Bir şey öğrenirsen/duyarsan/bulursan ara beni/telefon et bana lütfen.)

* I read his biography to find out about his life.
  (Hayatını öğrenmek için biyografisini okuyorum.)

* I don't know, but I'll find out for you.
  (Bilmiyorum ama senin için öğrenirim.)

* How did you find out about the party?
  (Partiden nasıl haberin oldu/Parti olduğunu nasıl öğrendin/nereden/kimden duydun?)

* I haven't found anything out about him yet.
  (Onunla ilgili/Onun hakkında henüz bir şey öğrenemedim.)

* Jeny found out that John had been cheating on her.
  (Jeny, John'un onu/kendisini aldattığı öğrendi/anladı.)

* She'd been seeing the boy for a while, but didn't want her parents to find out.
  (Çocukla bir süredir görüşüyorlardı/çıkıyorlardı ama anne babasının öğrenmesini/duymasını istemiyordu.)

* We found out later that we had been at the same school.
  (Aynı okulda okuduğumuzu daha sonra/sonradan öğrendik.)
  (Meğerse aynı okulda okumuşuz, sonradan öğrendik/ortaya çıktı.)

* He was found out cheating in the exam.
  (Sınavda kopye çektiğini öğrendiler/Sınavda kopya çektiği ortaya çıktı/anlaşıldı.)

* We don't know where he lives. How can we find out?
  (Nerede oturduğunu/Oturduğu yeri bilmiyoruz. Nasıl öğrenebiliriz/Nereden bulabiliriz?)

* Can you find out when her birthday is?
  (Doğum gününün ne zaman olduğunu/Doğum günü ne zamanmış öğrenebilir misin?)

* Find out what happened.
  (Ne olduğunu öğren.)

* Find out where John is.
  (John'un nerede olduğunu öğren/John neredeymiş öğren.)

* Find out what John wants.
  (John'un ne istediğini öğren/John ne istiyormuş öğren.)

* Find out who they are.
  (Onların kim olduğunu öğren/Onlar kimmiş öğren.)

* Find out what the problem is.
  (Sorunun ne olduğunu öğren/Sorun neymiş öğren.)

* Find out what they're doing here.
  (Burada ne yaptıklarını öğren/Burada ne işleri varmış öğren/Burada ne arıyorlarmış öğren.)

* Find out whether John has relatives in Boston.
  (John'un Boston'da akrabalarının olup olmadığını öğren/bul.)

* Find out who John has been talking to.
  (John'un kimle konuştuğunu/konuştuğu kişiyi öğren/bul.)

* Please find out who did this.
  (Lütfen bunu kimin yaptığını öğren/bunu yapanı/bunun failini bul.)

* First find out her name and address.
  (Önce/İlk olarak onun adını ve adresini/yaşadığı yeri öğren/bul.)

* Let's hope John doesn't find out.
  (Allah vere de/Dua edelim de John öğrenmesin/anlamasın/İnşallah John öğrenmez/anlamaz/John'un haberi olmaz.)

* Let's find out what's going on first.
  (Önce/İlk olarak/Evvela neler olduğunu öğrenelim/anlayalım.)

* How did John find out where I live?
  (John oturduğum/yaşadığım yeri/nerede oturduğumu/yaşadığımı nasıl öğrendi/buldu?)

* What if someone finds out?
  (Ya biri öğrenirse/öğrenecek olursa?)

* Tell me what you find out.
  (Öğrendiklerini/Duyduklarını anlat bana/Ne buldun/öğrendin, söyle/anlat.)

* I couldn't find out anything.
  (Bir şey öğrenemedim.)

* Visit my webpage and find out more about me.
  (Hakkımda daha fazla bilgi öğrenmek/edinmek için internet sitemi/web sayfamı ziyaret ediniz.)

* How did you find that out?
  (Bunu nasıl öğrendin/Bundan nasıl haberin oldu/haberdar oldun?)

* What else did you find out about John?
  (John'la ilgili/John'un hakkında başka ne buldun/öğrendin?)

* Mrs Schmidt made the call after she found out that Tina had a boyfriend.
  (Tina'nın erkek arkadaşı olduğunu öğrendikten sonra/öğrenince Bayan Schmidt telefonla aradı.)

* I'll get fired if they find out.
  (Öğrenirlerse/Anlarlarsa kovulurum/işimden olurum.)

* John will be furious when he finds out.
  (John öğrendiğinde çok öfkelenecek/küplere binecek.)

* I must find out who is behind this.
  (Bunun arkasında kimin olduğunu öğrenmem lazım/öğrenmeliyim/bulmalıyım/ortaya çıkarmalıyım.)

* How did you find out it was me?
  (Ben olduğumu nasıl öğrendin/anladın?)

* They will find out sooner or later.
  (Er ya da geç öğrenecekler/haberleri olacak/anlayacaklar.)

* He must not find out the truth.
  (Gerçeği öğrenmemeli/öğrenmemesi lazım.)

* We have to find out what he’s up to.
  (Ne iş/dolap çevirdiğini öğrenmemiz lazım.)

* Find out what you can about John.
  (John'la ilgili/John'un hakkında ne öğrenebiliyorsan öğren.)

* Let's find out who stabbed John.
  (John'u kimin bıçakladığını/kim bıçaklamış bulalım/öğrenelim/ortaya çıkaralım.)

* A: Is the restaurant still open?
  (Restoran hala açık mı?)
  B: I'm not sure. I'll find out.
  (Tam/Kesin bilmiyorum. Öğreneyim.)

* A: Let's go see that new movie tonight.
  (Hadi bu akşam şu yeni filmi izlemeye gidelim.)
  B: Okay. I'll find out when it starts.
  (Tamam/Olur. Ne zaman başladığını/Matinelerini öğreneyim/öğrenirim.)

* A: How old is Jane?
  (Jane kaç yaşında/Jane'in yaşı kaç?)
  B: I don't know, but I can find out. I'll ask her sister.
  (Bilmiyorum ama öğrenebilirim. Kız kardeşine sorayım/sorarım.)

* Did you find out what went wrong?
  (Neyin arızalandığını/Arıza neymiş/Arızanın ne olduğunu buldun mu/öğrendin mi?)

* Could you find out how to get there?
  (Oraya nasıl gidileceğini öğrenebilir misin?)

* Did you find out what time the meeting starts?
  (Toplantı ne zaman başlayacakmış/başlıyormuş öğrendin mi/Toplantı saatini öğrendin mi?)

* She freaked when she found out.
  (Öğrendiğinde çılgına döndü/küplere bindi.)

* What kind of information did you find out about our competitors?
  (Rakiplerimizle ilgili ne tür bilgiler öğrendin?)

* Only those who will risk going too far can possibly find out how far one can go.
  (Ne kadar ileri gidebileceğini ancak çok uzağa gitmeyi göze alabilenler/gitmeye cesaret edenler öğrenebilir/keşfedebilir.)

* There's only one way to find out.
  (Öğrenmenin/Anlamanın tek yolu var.)

* It's the only way to find out.
  (Öğrenmenin/Anlamanın tek yolu bu.)

* Sooner or later everything about him will be found out by the public.
  (İnsanlar onunla ilgili/onun hakkında olan biten ne varsa er ya da geç öğrenecekler/öğrenecektir.)

* John didn't want Jeny to find out.
  (John, Jeny'nin öğrenmesini/duymasını istemedi/Jeny'nin haberi olsun istemedi.)

* I'm going to call the school to find out how much it costs.
  (Fiyatları öğrenmek için okulu arayacağım/okula gideceğim/uğrayacağım.)

* They were stunned after finding out about his resignation.
  (İstifasını/İstifa ettiğini duyduklarında/öğrendiklerinde/haber aldıklarında çok şaşırdılar/inanamadılar.)

* If John finds out I've been talking to you, he's going to be upset.
  (John seninle konuştuğumu öğrenirse/duyarsa/konuştuğumdan haberi olursa, çok sinirlenecek/kızacak.)

* Did you really think I wouldn't find out that you went there last night?
  (Dün gece oraya gittiğini öğrenmeyeceğimi mi sandın/zannettin gerçekten?)

* We found out that the criminals lived in our neighborhood.
  (Mahallemizde suçluların oturduğunu/yaşadığını öğrendik.)

* I'm not the least bit interested in finding out who my birth parents are.
  (Biyolojik anne babamın kim olduklarını bulmakla/öğrenmekle zerre kadar ilgilenmiyorum.)

* I found out that my team had lost the game.
  (Takımımın maçı kaybettiğini/yenildiğini/mağlup olduğunu öğrendim/duydum.)

* One of us has to tell John before he finds out on his own.
  (Kendisi öğrenmeden/duymadan önce birimizin John'a söylemesi/anlatması lazım.)

* I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road.
  (Bu yolun bakımından kimin sorumlu olduğunu bulmaya/öğrenmeye çalışıyorum.)

* When he found out that he had been accepted at Princeton, he celebrated for a week.
  (Princeton okuluna kabul edildiğini öğrendiğinde bir hafta kutlama yaptı.)

* You're going to catch hell from your wife if she finds out.
  (Karın öğrenirse/duyarsa/anlarsa karından fırçası yiyeceksin/azarı işiteceksin.)

* He's going to eat you alive when he finds out the truth.
  (Gerçeği öğrenirlerse seni çiğ çiğ yerler/senin canına okurlar.)

* Natalie found out that she is pregnant. She and Ken are so excited!
  (Natalie hamile olduğunu öğrendi. O ve Ken çok heyecanlılar.)

* There's only one way to find out how to do that. Ask John.
  (Bunun nasıl yapılacağını öğrenmenin sadece bir yolu var. John'a sormak.)

* The holiday was a complete surprise - I only found out about it the day before we left.
  (Tatil/Bayram tam bir sürpriz oldu, gitmeden bir gün önce öğrendim/haberim oldu.)

* My sister found out that her husband had been planning a surprise party for her.
  (Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti planladığını öğrendi.)

* His wife found out he had been cheating on her, and asked him for a divorce.
  (Karısı onun kendisini aldattığını öğrendi ve ondan boşanmayı talep etti.)

* It was when we started living together that we found out we just weren't compatible.
  (Birbirimiz için münasip/uyumlu olmadığımızı anladığımızda beraber yaşamaya başlamıştık.)

* I went to the library to find out all I could about the Vietnam War.
  (Vietnam savaşı hakkında ne varsa öğrenmek/bulmak için kütüphaneye gittim.)

* Chris just found out that he is getting a raise. He is really glad that his managers see how hard he is working.
  (Chris maaşına zam yapıldığını yeni öğrendi/yapıldığından yeni haberi oldu. Yöneticilerinin kendisinin nasıl sıkı/iyi çalıştığını takdir etmelerinden çok memnun oldu.)

* I would like to find out what’s going on at work. There have been a lot of meetings behind closed doors lately.
  (İşte/Ofiste neler olduğunu/döndüğünü/yaşandığını öğrenmek istiyorum. Son zamanlarda kapalı kapılar ardında bir sürü toplantı oluyor.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder