to find out (1)
= to learn by study, observation, or search
to get some information about something/somebody by asking, reading, etc
to gain knowledge of (something)
to discover a fact or information that you did not know before
to discover information from an external source
to get news of something for the first time
= öğrenmek, haberdar olmak, duymak
bulmak, ortaya çıkarmak
to find out English phrasal verb |
* If she finds out, I'm screwed!
(Eğer öğrenirse/duyarsa/haberi olursa, hapı yutarım/ayvayı yerim/boku yerim/mahvolurum/biterim.)
* Please call me if you find out anything.
(Bir şey öğrenirsen/duyarsan/bulursan ara beni/telefon et bana lütfen.)
* I read his biography to find out about his life.
(Hayatını öğrenmek için biyografisini okuyorum.)
* I don't know, but I'll find out for you.
(Bilmiyorum ama senin için öğrenirim.)
* How did you find out about the party?
(Partiden nasıl haberin oldu/Parti olduğunu nasıl öğrendin/nereden/kimden duydun?)
* I haven't found anything out about him yet.
(Onunla ilgili/Onun hakkında henüz bir şey öğrenemedim.)
* Jeny found out that John had been cheating on her.
(Jeny, John'un onu/kendisini aldattığı öğrendi/anladı.)
* She'd been seeing the boy for a while, but didn't want her parents to find out.
(Çocukla bir süredir görüşüyorlardı/çıkıyorlardı ama anne babasının öğrenmesini/duymasını istemiyordu.)
* We found out later that we had been at the same school.
(Aynı okulda okuduğumuzu daha sonra/sonradan öğrendik.)
(Meğerse aynı okulda okumuşuz, sonradan öğrendik/ortaya çıktı.)
* He was found out cheating in the exam.
(Sınavda kopye çektiğini öğrendiler/Sınavda kopya çektiği ortaya çıktı/anlaşıldı.)
* We don't know where he lives. How can we find out?
(Nerede oturduğunu/Oturduğu yeri bilmiyoruz. Nasıl öğrenebiliriz/Nereden bulabiliriz?)
* Can you find out when her birthday is?
(Doğum gününün ne zaman olduğunu/Doğum günü ne zamanmış öğrenebilir misin?)
* Find out what happened.
(Ne olduğunu öğren.)
* Find out where John is.
(John'un nerede olduğunu öğren/John neredeymiş öğren.)
* Find out what John wants.
(John'un ne istediğini öğren/John ne istiyormuş öğren.)
* Find out who they are.
(Onların kim olduğunu öğren/Onlar kimmiş öğren.)
* Find out what the problem is.
(Sorunun ne olduğunu öğren/Sorun neymiş öğren.)
* Find out what they're doing here.
(Burada ne yaptıklarını öğren/Burada ne işleri varmış öğren/Burada ne arıyorlarmış öğren.)
* Find out whether John has relatives in Boston.
(John'un Boston'da akrabalarının olup olmadığını öğren/bul.)
* Find out who John has been talking to.
(John'un kimle konuştuğunu/konuştuğu kişiyi öğren/bul.)
* Please find out who did this.
(Lütfen bunu kimin yaptığını öğren/bunu yapanı/bunun failini bul.)
* First find out her name and address.
(Önce/İlk olarak onun adını ve adresini/yaşadığı yeri öğren/bul.)
* Let's hope John doesn't find out.
(Allah vere de/Dua edelim de John öğrenmesin/anlamasın/İnşallah John öğrenmez/anlamaz/John'un haberi olmaz.)
* Let's find out what's going on first.
(Önce/İlk olarak/Evvela neler olduğunu öğrenelim/anlayalım.)
* How did John find out where I live?
(John oturduğum/yaşadığım yeri/nerede oturduğumu/yaşadığımı nasıl öğrendi/buldu?)
* What if someone finds out?
(Ya biri öğrenirse/öğrenecek olursa?)
* Tell me what you find out.
(Öğrendiklerini/Duyduklarını anlat bana/Ne buldun/öğrendin, söyle/anlat.)
* I couldn't find out anything.
(Bir şey öğrenemedim.)
* Visit my webpage and find out more about me.
(Hakkımda daha fazla bilgi öğrenmek/edinmek için internet sitemi/web sayfamı ziyaret ediniz.)
* How did you find that out?
(Bunu nasıl öğrendin/Bundan nasıl haberin oldu/haberdar oldun?)
* What else did you find out about John?
(John'la ilgili/John'un hakkında başka ne buldun/öğrendin?)
* Mrs Schmidt made the call after she found out that Tina had a boyfriend.
(Tina'nın erkek arkadaşı olduğunu öğrendikten sonra/öğrenince Bayan Schmidt telefonla aradı.)
* I'll get fired if they find out.
(Öğrenirlerse/Anlarlarsa kovulurum/işimden olurum.)
* John will be furious when he finds out.
(John öğrendiğinde çok öfkelenecek/küplere binecek.)
* I must find out who is behind this.
(Bunun arkasında kimin olduğunu öğrenmem lazım/öğrenmeliyim/bulmalıyım/ortaya çıkarmalıyım.)
* How did you find out it was me?
(Ben olduğumu nasıl öğrendin/anladın?)
* They will find out sooner or later.
(Er ya da geç öğrenecekler/haberleri olacak/anlayacaklar.)
* He must not find out the truth.
(Gerçeği öğrenmemeli/öğrenmemesi lazım.)
* We have to find out what he’s up to.
(Ne iş/dolap çevirdiğini öğrenmemiz lazım.)
* Find out what you can about John.
(John'la ilgili/John'un hakkında ne öğrenebiliyorsan öğren.)
* Let's find out who stabbed John.
(John'u kimin bıçakladığını/kim bıçaklamış bulalım/öğrenelim/ortaya çıkaralım.)
* A: Is the restaurant still open?
(Restoran hala açık mı?)
B: I'm not sure. I'll find out.
(Tam/Kesin bilmiyorum. Öğreneyim.)
* A: Let's go see that new movie tonight.
(Hadi bu akşam şu yeni filmi izlemeye gidelim.)
B: Okay. I'll find out when it starts.
(Tamam/Olur. Ne zaman başladığını/Matinelerini öğreneyim/öğrenirim.)
* A: How old is Jane?
(Jane kaç yaşında/Jane'in yaşı kaç?)
B: I don't know, but I can find out. I'll ask her sister.
(Bilmiyorum ama öğrenebilirim. Kız kardeşine sorayım/sorarım.)
* Did you find out what went wrong?
(Neyin arızalandığını/Arıza neymiş/Arızanın ne olduğunu buldun mu/öğrendin mi?)
* Could you find out how to get there?
(Oraya nasıl gidileceğini öğrenebilir misin?)
* Did you find out what time the meeting starts?
(Toplantı ne zaman başlayacakmış/başlıyormuş öğrendin mi/Toplantı saatini öğrendin mi?)
* She freaked when she found out.
(Öğrendiğinde çılgına döndü/küplere bindi.)
* What kind of information did you find out about our competitors?
(Rakiplerimizle ilgili ne tür bilgiler öğrendin?)
* Only those who will risk going too far can possibly find out how far one can go.
(Ne kadar ileri gidebileceğini ancak çok uzağa gitmeyi göze alabilenler/gitmeye cesaret edenler öğrenebilir/keşfedebilir.)
* There's only one way to find out.
(Öğrenmenin/Anlamanın tek yolu var.)
* It's the only way to find out.
(Öğrenmenin/Anlamanın tek yolu bu.)
* Sooner or later everything about him will be found out by the public.
(İnsanlar onunla ilgili/onun hakkında olan biten ne varsa er ya da geç öğrenecekler/öğrenecektir.)
* John didn't want Jeny to find out.
(John, Jeny'nin öğrenmesini/duymasını istemedi/Jeny'nin haberi olsun istemedi.)
* I'm going to call the school to find out how much it costs.
(Fiyatları öğrenmek için okulu arayacağım/okula gideceğim/uğrayacağım.)
* They were stunned after finding out about his resignation.
(İstifasını/İstifa ettiğini duyduklarında/öğrendiklerinde/haber aldıklarında çok şaşırdılar/inanamadılar.)
* If John finds out I've been talking to you, he's going to be upset.
(John seninle konuştuğumu öğrenirse/duyarsa/konuştuğumdan haberi olursa, çok sinirlenecek/kızacak.)
* Did you really think I wouldn't find out that you went there last night?
(Dün gece oraya gittiğini öğrenmeyeceğimi mi sandın/zannettin gerçekten?)
* We found out that the criminals lived in our neighborhood.
(Mahallemizde suçluların oturduğunu/yaşadığını öğrendik.)
* I'm not the least bit interested in finding out who my birth parents are.
(Biyolojik anne babamın kim olduklarını bulmakla/öğrenmekle zerre kadar ilgilenmiyorum.)
* I found out that my team had lost the game.
(Takımımın maçı kaybettiğini/yenildiğini/mağlup olduğunu öğrendim/duydum.)
* One of us has to tell John before he finds out on his own.
(Kendisi öğrenmeden/duymadan önce birimizin John'a söylemesi/anlatması lazım.)
* I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road.
(Bu yolun bakımından kimin sorumlu olduğunu bulmaya/öğrenmeye çalışıyorum.)
* When he found out that he had been accepted at Princeton, he celebrated for a week.
(Princeton okuluna kabul edildiğini öğrendiğinde bir hafta kutlama yaptı.)
* You're going to catch hell from your wife if she finds out.
(Karın öğrenirse/duyarsa/anlarsa karından fırçası yiyeceksin/azarı işiteceksin.)
* He's going to eat you alive when he finds out the truth.
(Gerçeği öğrenirlerse seni çiğ çiğ yerler/senin canına okurlar.)
* Natalie found out that she is pregnant. She and Ken are so excited!
(Natalie hamile olduğunu öğrendi. O ve Ken çok heyecanlılar.)
* There's only one way to find out how to do that. Ask John.
(Bunun nasıl yapılacağını öğrenmenin sadece bir yolu var. John'a sormak.)
* The holiday was a complete surprise - I only found out about it the day before we left.
(Tatil/Bayram tam bir sürpriz oldu, gitmeden bir gün önce öğrendim/haberim oldu.)
* My sister found out that her husband had been planning a surprise party for her.
(Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti planladığını öğrendi.)
* His wife found out he had been cheating on her, and asked him for a divorce.
(Karısı onun kendisini aldattığını öğrendi ve ondan boşanmayı talep etti.)
* It was when we started living together that we found out we just weren't compatible.
(Birbirimiz için münasip/uyumlu olmadığımızı anladığımızda beraber yaşamaya başlamıştık.)
* I went to the library to find out all I could about the Vietnam War.
(Vietnam savaşı hakkında ne varsa öğrenmek/bulmak için kütüphaneye gittim.)
* Chris just found out that he is getting a raise. He is really glad that his managers see how hard he is working.
(Chris maaşına zam yapıldığını yeni öğrendi/yapıldığından yeni haberi oldu. Yöneticilerinin kendisinin nasıl sıkı/iyi çalıştığını takdir etmelerinden çok memnun oldu.)
* I would like to find out what’s going on at work. There have been a lot of meetings behind closed doors lately.
(İşte/Ofiste neler olduğunu/döndüğünü/yaşandığını öğrenmek istiyorum. Son zamanlarda kapalı kapılar ardında bir sürü toplantı oluyor.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder