to end up (by) doing something
= (of a set of events) to eventually/finally do something
to find yourself doing something that you did not intend or expect to do
used for telling the final result of something
to wind up (by) doing something
= bitmek, sonuçlanmak, olup çıkmak
sonunda bir şey yapmak
(planlanan o olmadığı halde sonuçta)...mış olmak
kendini... yaparken bulmak
sonuç olarak ... çıkmak
son durum olarak ... kalmak
to end up doing something English phrasal verb |
(Sonunda babasının tavsiyesini dinledi/tavsiyesine uydu.)
* We couldn't get tickets for Egypt so we ended up going to Turkey instead.
(Mısır'a bilet alamadığımız/bulamadığımız için biz de bunun sonucunda/üzerine onun yerine Türkiye'ye gittik)
* He ended up marrying his high school sweetheart.
(Sonunda lise aşkıyla evlendi.)
* I ended up spending the night in the airport.
(Sonuç olarak geceyi havaalanında geçirdim.)
* I'll end up by going crazy.
(Sonunda/Bu gidişle delireceğim/kafayı yiyeceğim/çıldıracağım.)
* He ended up living in a nursing home.
(Sonu huzurevinde yaşamak/huzurevine düşmek oldu.)
(Hayatının son günlerini huzurevinde geçirdi.)
* If you don't get a move on, you'll end up missing your flight.
(Acele etmezsen/Hızlı hareket etmezsen, sonunda uçağı kaçıracaksın/uçağına yetişemeyeceksin.)
* Jenny ended up getting married to John.
(Jenny sonunda John'la evlendi.)
* Most slimmers end up putting weight back on.
(Çok fazla zayıflayanlar/kilo verenler eninde sonunda o kiloları tekrar alıyorlar.)
* We ended up having a really good talk.
(Sonunda güzel bir sohbet ettik.)
(Kendimizi güzel bir sohbetin içinde buluverdik.)
(Finali çok güzel bir sohbetle yaptık.)
* I ended up doing all the work myself.
(Sonuçta bütün işi kendim/tek başıma yaptım.)
* How did you end up being John's manager?
(Nasıl oldu da John'un menajeri oluverdin?)
* We ended up parking many blocks away.
(-Yer bulalım derken- Sonunda bir kaç blok öteye park ettik.)
* Who ended up winning?
(Kim kazandı/galip bitirdi?)
* His team ended up losing, 38 to 12.
(Sonuçta/Sonuç olarak takımı 38'e 12 yenildi/mağlup oldu/kaybetti.)
* I hope I don't end up being her father.
(Umarım/İnşallah babası ben çıkmam/değilimdir.)
* The things you own, they end up owning you.
(Sahip oldukların gün gelir sana sahip olur.)
* We ended up having a big argument.
(Sonunda büyük bir tartışmaya girdik/kendimizi büyük bir tartışmanın içinde bulduk.)
* The problem ended up being more complicated.
(Problem/Sorun sonunda/gitgide daha karmaşık bir hale geldi/hal aldı.)
* John ended up becoming the owner of the company.
(John sonunda şirketin sahibi oldu/başına geçti.)
* She'll end up being fed up with it.
(Ondan bıkacak/usanacak nihayetinde/günün birinde/Gün gelecek bıkacak/usanacak ondan.)
* I ended up meeting my first love.
(Sonunda ilk aşkımla/göz ağrımla buluştum/bir araya geldik.)
* John ended up stopping smoking.
(John sonunda sigarayı bıraktı/sigara içmeyi bıraktı.)
* I don't know how I'll get to Boston. I may end up hitchhiking.
(Boston'a nasıl gideceğim bilmiyorum. Bakarsın otostop yaparım.)
* She ended up having a lot of influence on his career, and vice versa.
(Sonuçta ikisinin de kariyerlerinde/meslek hayatlarında birbirlerine çok etkileri/katkıları oldu.)
* John drank a lot at the party and ended up making a fool of himself.
(John partide içkiyi çok kaçırınca, bunun sonucunda kendini rezil etti.)
* It could end up costing her a small fortune in the long run.
(Sonuç olarak uzun vadede bu ona küçük bir servete mal olabilir.)
* If you keep talking to your teachers like that, you're going to end up getting in trouble.
(Öğretmenlerinle böyle konuşmaya devam edersen, sonunda başın belaya girecek.)
* The movie we wanted to see was sold out so we ended up seeing a different one.
(İzlemek istediğimiz filmin biletleri tükenmişti, biz de bunun üzerine/sonucunda başka bir film izledik/başka bir filme girdik.)
* After working her way around the world, she ended up teaching English as a foreign language.
(Dünyanın dört bir yanında kendi çabalarıyla çalışarak/okuyarak sonunda yabancılara İngilizce ders veren/öğreten biri oldu.)
* The cops tailed the suspect on foot but ended up losing him in a crowded bus station.
(Polis şüpheliyi/zanlıyı yaya olarak peşinden takip etti ama sonunda kalabalık otobüs istasyonunda onu kaybediverdi.)
* If you keep missing classes, you're going to end up failing your grade and having to repeat it.
(Derslere devamsızlığın devam ederse/devamsızlığını sürdürürsen, bunun sonucunda notların kötü gelir ve sınıfı tekrar etmek zorunda kalırsın.)
* Are you wondering what we ended up doing?
(Sonunda/Sonuç olarak ne yaptığımızı merak ediyor musun?)
* If a man is nice to me I end up falling for him right away.
(Bana bir erkek iyi davranırsa, bunun sonucunda hemen ona aşık oluveriyorum/gönlümü kaptırıyorum.)
* We ended up sitting next to a lovey-dovey couple.
(Sonunda kendimizi bir çifte kumrunun yanında bulduk/buluverdik.)
* I bought it thinking it was cheap, but it was rotten, so I ended up losing out.
(Ucuz diyerek aldım ama çürüktü, sonuçta zarardayım/zarar ettim.)
* I went to the mall but forgot to bring any money, I ended up having to borrow some money from my friend.
(Alışveriş merkezine gittim ama yanıma para almayı unutmuşum, sonuçta arkadaşımda biraz borç para almak zorunda kaldım.)
* No matter how carefully you choose your words, they'll always end up being twisted by others.
(Sözcüklerini ne kadar dikkatli seçersen seç, sonuçta her zaman başkaları onları saptırıyor/çarpıtıyor.)
* This may end up being somebody else's problem.
(Bu günün birinde başkasının da sorunu olabilir/haline gelebilir.)
* He ended up getting job offers from both companies.
(Sonuçta iki firmadan da iş teklifi aldı.)
* We ended up not getting there on time.
(Sonuç olarak oraya zamanında/vaktinde varamadık/gidemedik/orada vaktinde olamadık.)
* John didn't want to go to the party, but ended up having a ball.
(John partiye gitmek istememişti/istemiyordu ama sonuçta çok eğlendi/çok güzel vakit geçirdi.)
* Stop moving around so much! You're making the boat pitch, and we'll end up capsizing.
(Habire dolaşıp/gezinip durmayı bırak. Tekneyi/Kayığı sallıyorsun, sonunda alabora olacağız/devrileceğiz.)
* They had a few drinks and ended up sleeping together.
(Bir iki içki içip sonunda geceyi birlikte geçirdiler.)
* John ended up not buying that house on Park Street.
(John sonuç olarak Park caddesindeki o evi satın almadı.)
* Mary doesn't want to end up being an old maid.
(Mary kız kurusu olarak kalmak istemez/istemiyor.)
(Mary'nin kız kurusu kalma gibi bir niyeti/düşüncesi yok.)
* I ended up doing something I didn't want to do.
(Sonuçta/Sonuç olarak yapmak istemediğim bir şeyi yaptım.)
* Who ended up paying the bill?
(Faturayı/Hesabı ödemek kime düştü/kaldı?)
* What did you end up doing?
(Sonuç olarak/Sonuçta ne yaptın?)
* Even if we end up being late, it doesn't bother us.
(Sonuç olarak geç kalsak/geciksek bile bizim için çok da dert değil.)
* The cabinet minister ended up submitting his resignation.
(Bakan sonunda -yaşananlar/gelişmeler sonucunda/üzerine- istifasını verdi/sundu.)
* She protested weakly, but ended up joining in with everyone else.
(Cılız bir şekilde protesto etti/karşı çıktı/itiraz etti ama sonunda diğerlerine katıldı.)
* I have a horrible cough and I end up waking up often during the night.
(Acayip öksürüyorum, öksürüğün sonucunda da gece boyunca sık sık uyanıyorum.)
* Whenever she goes shopping, she ends up buying more than she can afford.
(Ne zaman alışverişe gitse/Her alışverişe gidişinde, bütçesini aşan harcama yapıp döner.)
* They were lucky the game went into extra time because they ended up winning.
(Şanslarına maç uzatmaya gitti, böylece maçı kazanabildiler.)
* After long reflection, I ended up making things as they go.
(Uzun uzadıya düşündükten sonra ben de sonunda işleri oluruna/akışına/gidişine bıraktım.)
* You'll end up getting an electric shock if you don't insulate that wire.
(Şu kablonun izolasyonunu yapmazsan bir gün/sonunda seni elektrik çarpacak.)
* The student ended up sleeping in the classroom.
(Öğrenci sınıfta uyuyakaldı.)
* She tried to allay their fears but only ended up heightening them.
(Korkularını bastırmak için uğraştı ama sonuç sadece onları daha da büyütmek oldu.)
* An eye for an eye only ends up making the whole world blind.
(Kısasa kısas/Göze göz dişe diş kuralının tek sonucu herkesin kör olduğu/kaldığı bir dünyadır.)
* Oh boy ... when they hang out with you for long everyone ends up picking up your bad habits.
(Ah be oğlum, senle kim uzun süre takılsa sonunda senin kötü huylarını kapıyor.)
* I shopped around for my computer and ended up paying $200 less than David.
(Bilgisayarım için uygun fiyat bulayım diye çarşı pazar dolaştım/piyasada fiyat baktım ve sonuçta David'den 200 dolar daha ucuza mal ettim/bir tane aldım/buldum.)
* John was going to lie, but he ended up spilling the beans.
(John yalan söyleyecekti ama ağzından kaçırmış oldu/istemeden söylemiş oldu.)
* We spent a long time looking for a cheaper deal, but we ended up buying from the first dealer we met.
(Daha ucuz fiyat buluruz diye çok dolaştık ama sonunda en başta gördüğümüz/bulduğumuz satıcıdan aldık.)
* When I'm with a crying baby, I end up wanting to cry myself!
(Ağlayan bir bebek gördüğümde/gördüğüm zaman sonunda ben kendim ağlamaklı/ağlayacak hale geliyorum.)
* If you keep your emotions bottled up you'll only end up hurting yourself.
(Eğer duygularını bastırırsan kendine zarar vermekten başka eline bir şey geçmez.)
* My friend ended up taking the rap for a crime he didn't commit.
(Arkadaşım işlemediği bir suçtan dolayı/suç iddiasının sonucunda tutuklanıverdi.)
* John ended up not buying the house he was thinking about buying.
(John sonuçta almayı düşündüğü/planladığı evi almamış oldu/almadı.)
* If I happen to end up going abroad, I'd probably go for France.
(Eğer eninde sonunda yurt dışına gideceksem, o ülke büyük ihtimalle Fransa olurdu.)
* What we ended up learning was that the meat had been contaminated.
(Sonuçta öğrendiğimiz şey etin bozulmuş olduğuydu.)
* Boy, who would've figured that of the two of us I'd end up being the carefree bachelor?
(Oğlum, ikimizin arasından benim gamsız/özgür bekar olarak kalacağımı kim düşünürdü/kalacağım kimin aklına gelirdi?)
* I hate it when I work late and end up missing an episode of a show I'm following.
(Mesaiye kalıp bunun sonucunda takip ettiğim/izlediğim bir dizinin/programın bölümünü kaçırmaktan/izleyememekten nefret ediyorum.)
* Well, because I'm naturally a tomboy, when I have sleepovers with girls, they end up going home and crying.
(Doğuştan erkek fatma olduğum için, kızlarla yatıya kaldığımda/pijama partisi yaptığımızda, kızlar ağlayarak evlerine giderlerdi.)
* I wasn't drafted high enough in professional baseball to, in order for me to sign, so I ended up retiring from baseball and pursuing other things.
(Profesyonel beysbol için oyuncu seçmelerinde kontrat imzalayacak kadar yeterli derece yapamadım, böylece bunun sonucunda da ben de beysbolu ve takip ettiğim/ilgilendiğim diğer şeyleri bıraktım.)
* In summer, I have to crank the air conditioning up to really, really high, so as a result you know I end up wasting electricity so easy.
(Yazın klimayı en yüksek ayarda çalıştırmam/köklemem gerekiyor, böylece bilirsin işte, sonuç olarak elektriği çok basitçe/gereksizce boşa harcamış oluyorum.)
* Louis was already planning his winning celebration before the race started, but he counted his chickens before they hatched as he ended up receiving last place.
(Louis daha/henüz yarış başlamadan galibiyet/zafer kutlamasını düşünüyordu, ama sonuçta yarışı son sırada bitirerek dereyi görmeden paçalarını sıvamış oldu.)
* If you are an English language graduate in this country, you usually end up working as a school teacher or as an interpreter in one of many international organisations.
(Bu ülkede İngiliz dili mezunuysanız, sonunda büyük bir ihtimalle ya öğretmen ya da ülkede bulunan çok sayıdaki uluslararası kuruluştan birinde çevirmen olursunuz.)
(Bu ülkede İngiliz dili mezunuysanız/İngiliz dili bölümünü bitirdiyseniz, sonunuz büyük ihtimalle ya öğretmen ya da ülkede bulunan çok sayıdaki uluslararası kuruluştan birinde çevirmen olmaktır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder