25 Şubat 2016 Perşembe

İngilizce Deyimler ve İfadeler 100

to be/get fed up with (sth/doing sth)


= to be unable or unwilling to put up with something any longer
    to be bored, annoyed, or disappointed, especially by something that you have experienced for too long
    can't take any more

= bıkmak, usanmak, bezmek, sıkılmak
    daral gelmek, gına gelmek, yaka silkmek
    artık/daha fazla çekememek/katlanamamak/tahammül edememek

to be fed up with to get fed up with bıkmak usanmak gına gelmek bezmek artık katlanamamak çekememek
fed up with English expression İngilizce

* I'm fed up with your complaints!
  (Şikayetlerinden bıktım usandım/gına geldi artık.)
  (Şikayetlerin/Yakınmaların bezdirdi/bunalttı beni.)

* She'd got fed up with waiting and gone home.
  (Beklemekten sıkıldı/Beklemeye daha fazla tahammül edemedi ve evine gitti.)
  (Beklemekten sıkılıp/Beklemeye daha fazla tahammül edemeyip evine gitti.)

* Residents are fed up with the disturbance caused by the nightclub.
  (Bölge/Mahalle sakinleri gece kulübünün yol açtığı kargaşadan bıktılar/usandılar/yaka silkiyorlar.)
  (Mahalle sakinleri gece kulübünün neden olduğu rahatsızlıktan illallah demiş durumdalar.)
  (Mahalle/Bölge sakinleri gece kulübünün sükuneti/huzuru bozmasından usandı/bıktı.)

* I resigned because I was fed up.
  (Usandığım/Sıkıldığım/Bıktığım için istifa ettim.)
  (Daha fazla katlanamadığım için istifa ettim.)

* He was fed up with life in the city.
  (Şehirdeki yaşamdan/hayattan usanmıştı/sıkılmıştı.)
  (Şehirdeki yaşama/hayata daha fazla katlanamıyordu/tahammül edemiyordu/yaşamı artık çekemiyordu.)

* I'm fed up with your sarcastic remarks.
  (Senin iğneli sözlerinden bıktım usandım.)

* John was fed up with childish girls.
  (John çocuksu kızlardan bıkmıştı/usanmıştı/çocuksu kızları çekemiyordu.)

* He is fed up with my problems.
  (Sorunlarımla bıktırdım/bezdirdim onu.)

* They were all fed up with the noise.
  (Onların hepsi de gürültüden bıkmıştı/yaka silkiyordu.)

* I am fed up with his vulgar jokes.
  (Onun bel altı/belden aşağı/müstehcen esprilerinden/fıkralarından/şakalarından bıktım/usandım.)

* She'll end up being fed up with it.
  (En nihayetinde/Eninde sonunda ondan bıkacak/sıkılacak.)

* I'm fed up with cleaning up after you all the time.
  (Her zaman/Sürekli arkanı toplamaktan/pisliklerini temizlemekten/senin dağıttıklarını toplamaktan usandım/bıktım.)

* John was fed up with waiting for Jeny.
  (John, Jeny'yi beklemekten usanmıştı/sıkılmıştı.)

* I'm fed up with always backing you up.
  (Sürekli seni desteklemekten/korumaktan/sana arka çıkmaktan usandım/bıktım.)

* Tell her that I am fed up with her lies.
  (Ona yalanlarından usandığımı/bıktığımı söyle.)
  (Ona yalanlarına daha fazla katlanamayacağımı söyle.)

* I'm fed up with eating in restaurants.
  (Restoranlarda/Lokantalarda yemek yemekten sıkıldım/gına geldi.)

* Everybody is fed up with John's scornful attitude.
  (Herkes John'un alaycı/küçük gören/küçümseyen/tepeden bakan tavrından usanmıştı.)

* I'm fed up with your constant complaining.
  (Sürekli/Durmadan/Devamlı/Habire şikayet etmenden bıktım/usandım.)
  (Hep şikayet hep şikayet, yeter artık be!)

* John was fed up with being lied to.
  (John kendisine yalan söylenilmesinden bıkmıştı/sıkılmıştı/usanmıştı.)

* I'm fed up with Math.
  (Matematikten gına geldi artık/bıktım usandım.)

* People are fed up with all these traffic jams.
  (İnsanlar/Halk bütün bu trafik sıkışıklığından/tıkanıklığından/keşmekeşinden sıkılmış/usanmış/bıkmış bir durumda/halde.)

* I am fed up with your nonsense.
  (Saçmalıklarından bıktım usandım.)

* The children were starting to get a bit fed up.
  (Çocuklar azıcık/biraz sıkılmaya başlamışlardı.)

* I'm fed up with working here.
  (Burada çalışmaktan bıktım.)

* We are fed up of always seeing the same people taking all the credit!
  (Bütün övgüyü/iltifatı sürekli aynı insanların/kişilerin aldığını görmekten bıktık/usandık artık!)

* I'm fed up with this job.
  (Bu işten sıkıldım/usandım.)

* John was fed up with having to repeat himself all the time.
  (John sürekli/durmadan sözlerini tekrarlamak/yinelemek zorunda kalmaktan bıkmıştı/usanmıştı.)

* I am fed up with this wet weather.
  (Bu yağışlı/yağmurlu havadan bıktım/usandım/gına geldi artık.)

* He got fed up with all the travelling he had to do.
  (Mecburen çıktığı o tüm seyahatlerden bıkmıştı/usanmıştı/bezmişti.)

* I'm fed up with him always preaching to me.
  (Onun bana sürekli nasihat etmesinden/vaaz vermesinden usandım/gına geldi.)

* Moviemakers, fed up with restrictions, set out to smash the last taboo.
  (Sınırlamalardan bıkmış/usanmış/bezmiş olan film yapımcıları, son tabuyu yıkmak için yola çıktılar.)
(Sınırlamalardan/Yasaklamalardan illallah diyen film yapımcıları son tabuyu yıkmak/ortadan kaldırmak üzere yola koyuldular/kolları sıvadılar.)

* We've had one delay after another, and I'm starting to feel pretty fed up.
  (Art arda/Peş peşe tehirler/gecikmeler yaşadık, ben de bayağı bir sıkılmaya başladım.)

* I'm fed up with the way you've been acting.
  (Bu şekilde davranmandan bıktım/usandım.)

* John was fed up with being sent from one office to another.
  (John bir ofisten öbürüne gönderilmekten/yollanmaktan bıkmıştı/usanmıştı.)

* I'm fed up with them mucking me about and cancelling our arrangements.
  (Bana terbiyesizlik edip/Zamanımı boşa harcayıp anlaşmalarımızı iptal etmelerinden usandım/bıktım.)

* I was a bit lonely and fed up at the time and she took me under her wing.
  (O dönemlerde/günlerde biraz yalnız ve bezgin/usanmış bir durumdaydım, o bana kol kanat gerdi/bana sahip çıktı/benimle ilgilendi.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder