24 Haziran 2016 Cuma

İngilizce Deyimler ve İfadeler 111

to count


= to be important or valuable or significant
    to have value or importance

= önemli/değerli/kıymetli/etkili olmak
    değeri/önemi/etkisi olmak
    önem/anlam taşımak, bir şey ifade etmek
    dikkate alınması gerekir konumda/nitelikte olmak
    karar verici/belirleyici/etkileyici güç olmak

to count definition meaning english ingilizce


* It is not how much you read but what you read that counts.
  (Ne kadar çok okuduğun değil, ne okuduğun önemlidir.)
  (Mesele çok okumak değil, değerli/nitelikli/sana katkı sağlayacak şeyleri okumaktır.)

* Don't forget, this paper counts for half your final grade.
  (Unutma, bu ödev/sınav kağıdı, final notunun yarısına etki ediyor/edecek.)
  (Hatırlatayım, final notunun yarısı bu sınavın/ödevin notundan gelecek.)

* My opinion doesn't count for much around here.
  (Ne düşündüğüm burada pek önemsenmiyor/kâle alınmıyor.)
  (Görüşlerimin burada pek bir kıymeti harbiyesi yok.)

* It's the thought that counts.
  (Önemli olan düşünmen/düşünmüş olman.)
  (Düşünmen yeter.)
  (Genelde bize hediye verene söyleriz.)

* Disposable income is what counts for the level of personal consumption.
  (Kullanılabilir/Harcanabilir/Net gelir, kişisel tüketim/harcama seviyesini belirleyen şeydir.)

* I've always believed that happiness counts more than money.
  (Her zaman mutluluğun paradan daha değerli/önemli olduğuna inanmışımdır.)

* It's what's inside that counts.
  (Önemli olan içindekilerdir.)
  (Bir insanın kişiliği dış görünüşünden daha önemlidir.)
  (Kaporta değil, motor önemlidir.)

* Doesn't all my work count for anything?
  (Bu kadar/Bunca çalışmamın/emeğimin bir önemi/anlamı yok mu?)

* Doesn't my opinion count for anything?
  (Benim düşüncemin/ne düşündüğümün hiç mi önemi/kıymeti/değeri yok?)
  (Benim ne düşündüğüm bu kadar mı değersiz?)

* First impressions really do count.
  (İlk izlenim/intiba çok önemlidir.)

* You really count with me.
  (Benim için değerin çok fazla/Benim için çok değerlisin.)
  (Bende hatırın çok fazla.)

* Don't I count for anything?
  (Hiç hatırım yok mu/Hiç mi hatırım yok?)

* This experience counts for much in his life.
  (Bu tecrübe/deneyim onun hayatında büyük öneme sahip.)
  (Bu tecrübenin/deneyimin onun hayatında büyük etkisi olacak.)

* Emotion counts above vocabulary in verbal communication.
  (Sözlü iletişimde gösterdiğin duygular kullandığın kelimelerden daha önemlidir/etkilidir/belirleyicidir.)

* That's what counts.
  (Önemli olan da bu zaten.)

* What he says counts.
  (Onun sözleri/ne söylediği/görüşleri önemlidir.)

* Every bit of help counts.
  (En ufak yardım bile değerlidir/anlamlıdır.)
  (Yardımın büyüğü küçüğü olmaz.)

* Every vote counts.
  (Her oy değerlidir/kıymetlidir.)
  (Tek bir oyun bile sonuca etkisi vardır.)

* Teamwork: that's what counts in this organisation.
  (Takım/Ekip çalışması; bu şirkette önemli olan budur.)
  (Biz bu şirkette takım/ekip çalışmasına önem veriyoruz/ekip çalışmasını önemsiyoruz.)

* Proper clothes count for much in business.
  (Usturuplu/Usüle göre giyinmek işyerinde/işletmelerde önemlidir.)
  (İş hayatında usulüne göre giyinmek önemlidir.)

* Money counts for little.
  (Paranın bir önemi yok/Para önemli değil.)

* What you've done before doesn't count.
  (Daha önce yaptıklarının bir önemi yok.)
  (Daha önce yaptıkların sayılmaz.)

* "What if" doesn't count in the criminal justice system.
  (Varsayımların ceza hukukunda bir önemi/değeri yoktur.)
  (Ceza hukukunda varsayımlarla hareket edilmez.)

* Experience counts in this job.
  (Bu işte tecrübe/deneyim önemlidir.)

* Experience counts for a lot in poker.
  (Pokerde/Poker oyununda tecrübe/deneyim çok önemlidir.)

* It's as if your opinions just don't count.
  (Sanki senin düşüncelerin/görüşün önemsenmiyor.)
  (Senin düşüncelerinin/görüşünün önemsenmiyormuş gibi geldi bana.)

* My opinion doesn't count for anything around here.
  (Burada benim düşüncelerimin pek kıymeti yok.)
  (Burada benim düşüncelerime değer veren/düşüncelerimi önemseyen kimse yok.)

* Doesn't his long tenure count for anything?
  (Bunca yıldır görev yapıyor, bunun bir önemi/anlamı/değeri yok mu/hiç mi bir önemi yok?)

* You're late, but you're here; and that's what counts.
  (Geciktin/Geç kaldım ama buradasın/geldin, zaten önemli olan da bu.)

* What really counts is whether you have good computing skills.
  (Hesap kitaptan iyi anlayıp anlamadığının/Hesaplarla aranın iyi olup olmadığının büyük önemi var.)

* They made me feel my views didn't count for anything.
  (Bana görüşlerimin bir önemi olmadığını/görüşlerimi önemsemediklerini/takmadıklarını hissettirdiler.)

* It isn't where you came from, it's where you're going that counts.
  (Nereden geldiğiniz değil nereye gittiğinizdir önemli olan.)
  (Önemli olan ne olduğun değil ne olacağındır.)

* Your positive attitude counts for a lot as far as I'm concerned.
  (Bana göre/Bence pozitif tutumunuzun bunda çok büyük etkisi var.)

* It's quality not quantity that really counts.
  (Gerçekten önemli olan şey sayı değil niteliktir.)
  (Kalite miktardan/sayıdan daha önemlidir.)

* I save my hate for what counts.
  (Ben nefretimi kâle alınacak/değecek şeylere saklarım.)
  (Ben öyle herşeye buğuz etmem.)

* This question counts for 50 points.
  (Bu sorunun 50 puan değeri var.)
  (Bu 50 puan değerinde bir sorudur.)

* Each basket counts for two points.
  (Her bir basket iki puan değerindedir/sayılıyor.)

* That try didn't count - I was practicing.
  (Bu sayılmaz, alıştırma yapıyordum.)

* Only looks and money count in this world.
  (Bu dünyada sadece dış görünüşün ve paranın kıymeti var.)
  (Bu dünyada sadece görünüşe ve paraya değer veriyorlar/veriliyor.)

* In practice, ability counts for more than effort.
  (Pratikte/Uygulamada/Gerçek hayatta yetenek/beceri gayretten daha çok önemlidir.)

* You're always happy at first. It's how you feel at the end that counts.
  (Başlarda herkes mutludur. Önemli olan sonunda ne hissettiğindir.)

* It's the first step that counts.
  (İlk adımı atmak önemlidir/Önemli olan ilk adımı atmaktır.)

* Knowledge without common sense counts for nothing.
  (Sağduyuya aykırı/Sağduyudan yoksun bilginin/ilmin bir değeri/kıymeti yoktur.)
  (Sağduyuya aykırı/Sağduyudan yoksun bilgiden/ilimden hiçbir fayda gelmez.)

* It's not what you say that counts, but how you say it.
  (Önemli olan ne söylediğin değil, nasıl söylediğindir.)
  (Önemli olan içerik değil üsluptur.)

* It's not what you say, but what you do that counts.
  (Önemli olan ne söylediğin değil, ne yaptığındır.)
  (Ben söze değil icraata bakarım.)

* It's what you learn after you know it all that counts.
  (Herşeyi biliyorum dedikten sonra öğrendiğin şey/öğrendiklerin önemlidir.)
  (Asıl bilgi, herşeyi biliyorum dediğiniz noktadan sonra kazanacağınız bilgilerdir.)

* What school a person graduated from counts for nothing.
  (Bir insanın mezun olduğu okulun/hangi okuldan mezun olduğunun bir önemi yoktur.)

* Your health is what counts - the cost of the treatment is not important.
  (Önemli olan senin sağlığın, tedavinin maliyeti/kaça patlayacağı mühim değil.)

* Your friendship counts more to me than you'll ever know.
  (Dostluğumuzun/Arkadaşlığımızın benim için ne kadar kıymetli olduğunu asla bilemezsin/tahmin edemezsin.)

* It did not matter what the audience thought—it was the critics that counted.
  (Seyircinin ne düşündüğü önemli değildi, önemli olan eleştirmenlerin düşünceleriydi/ne dediğiydi.)

* Your faults do not lessen my respect for you, and in friendship this is what counts.
  (Hataların sana olan saygımı azaltmaz, zaten arkadaşlıkta önemli olan budur.)

* It's often the little things that count the most.
  (Genellikle küçük/önemsiz görünen/kabul edilen şeyler en önemli şeylerdir.)
  (Genellikle sonucu belirleyen şeyler küçük/önemsiz görülen şeylerdir.)

* In Kabuki, not only talent, but also heredity counts.
  (Kabukide sadece yetenek değil aynı zamanda kalıtım da önemlidir.)
  (Kabukide yetenek kadar kalıtım da önemlidir.)

* She's never lied to me, and in my book that counts for a lot.
  (Bana hiç yalan söylemedi ve bunun benim kitabımda/benim için anlamı çok büyük.)
  (Bana asla yalan söylemedi, ki bu benim için çok önemli/çok şey ifade ediyor.)

* Logically, in a ‘normal’ election, governance issues should count significantly.
  (Mantıken, normal/olağan bir seçimde, yönetim sistemi/şekliyle ilgili meselelerin büyük ölçüde/daha fazla önemli/belirleyici/etkili olması gerekir.)

* Critics' views count only when they echo the public's.
  (Eğer eleştirmenlerin görüşü halkın görüşünü yansıtıyorsa değerlidir/bir önemi vardır.)

* When I first came to college I realised that brainpower didn't count for much.
  (Koleje/Üniversiteye ilk başladığımda beyin gücünün/zekanın çok fazla bir öneminin/etkisinin olmadığını anladım/fark ettim/gördüm.)

* I don’t have all the courses they list but I do have a lot of specialized experience in my field, so I am hoping that will count for something when they look at my application.
  (Onların yazdığı tüm kursları/eğitimleri almadım/almış değilim ama alanımda/sahamda bir çok profesyonel tecrübem/deneyimim oldu, iş başvurumu değerlendirdiklerinde bunun bir etkisinin olmasını/olacağını umuyorum.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder