to get down to business/work
= to begin seriously doing what you need to do
to start talking about the subject to be discussed
to apply oneself to serious matters; to concentrate on work
to begin to get serious
to stop making small talk and start talking about serious topics related to business
= çalışmaya başlamak/koyulmak/girişmek
iş konuşmaya/görüşmeye/toplantıya başlamak
ciddileşmek, dikkatini vermek, konsantre olmak, yoğunlaşmak
asıl işi ele almak/görüşmek/konuşmak
asıl konuya gelmek, asıl işe bakmak, sadede gelmek
get down to business english ingilizce |
* If everybody is here, let's get down to business.
(Herkes buradaysa/geldiyse/tamamsa haydi başlayalım.)
* I've never seen him really get down to work.
(Onun kendini tam olarak/adamakıllı işine verdiğini hiç görmedim.)
* Skip the pleasantries and get down to business.
(Muhabbeti/Hoşbeşi bırak/geç de işi konuş/sadede gel/asıl konuya gel.)
* We've spent too much time goofing off. Now it's time to get down to work.
(Boşa oturarak çok zaman/bir sürü zaman kaybettik/harcadık. Artık işe koyulmanın/girişmenin zamanı geldi.)
* I have a plane to catch, so let’s get down to business.
(Uçağa yetişmem lazım, o yüzden haydi başlayalım/haydi işimize bakalım/koyulalım.)
* Dortmund get down to business in Dubai.
(Dortmund takımı, Dubai'de çalışmalarına başladı.)
* You need to get down to work if you want to finish the assignment on time.
(Ödevi/Görevi vaktinde bitirmek/yetiştirmek istiyorsan başlaman lazım.)
* Bob, it's high time you got down to work.
(Bob, şimdiye başlaman/başlamış olman lazımdı.)
* Democratic candidates get down to business.
(Demokrat Parti adayları çalışmalara başladı.)
* It's time to work now. Let's get down to business.
(Şimdi/Artık iş zamanı. Haydi işe koyulalım/Haydi herkes işinin başına.)
* I enjoyed myself as a tourist but felt that I had to get down to business.
(Turist olmanın tadını çıkarıyordum/keyfini sürüyordum ama kendimi işe koyulmak/girişmek zorunda hissettim.)
* If the introductions are over I'd like to get down to business.
(Eğer giriş/açılış/takdim/tanışma kısmını bitirdiysek artık işimize bakalım diyorum.)
(Eğer giriş/açılış/takdim/tanışma kısmı bittiyse, artık başlayalım mı/başlayabilir miyiz?)
* Enough talking. Let's get down to business!
(Bu kadar muhabbet yeter. Haydi başlayalım/işimize bakalım/herkes işinin başına!)
* Before we get down to business, I'd like to thank you all for coming today.
(Başlamadan önce bugün geldiğiniz için/katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkür etmek istiyorum.)
* Ok we have a lot of work to cover, let's get down to business!
(Pekala bitirmemiz gereken bir sürü işimiz var, haydi başlayalım/iş başına!)
* Dinner is finished and now it's time to get down to business.
(Yemek bitti, artık işimize bakmanın zamanı geldi/işimizle ilgilenelim.)
* When the meeting began everybody got down to business and began to discuss the important issues.
(Toplantı başladığında/başlayınca herkes ciddileşti ve önemli meseleleri/konuları konuşmaya/tartışmaya/ele almaya başladı.)
* I believe that everyone is present for the board meeting, so let's get down to work, shall we?
(Sanırım yönetim kurulu toplantısı için herkes mevcut/gelmiş durumda, o halde haydi başlayalım, olur mu/ne dersiniz?)
* No more chit-chat! Get down to work!
(Bu kadar sohbet/çene çalma yeter! Çalışmaya başlayın/Dikkatinizi işinize verin/İşinize dönün/bakın/İşinizle ilgilenin!)
* With the election out of the way, the government can get down to business.
(Seçimler aradan çıktığına/halledildiğine göre hükumet çalışmalarına başlayabilir.)
* All right, every one. Let's get down to business. There has been enough chitchat.
(Pekala millet/arkadaşlar. Haydi başlıyoruz/herkes iş başına. Yeterince muhabbet ettik/çene çaldık.)
* When the president and vice president arrive, we can get down to business.
(Başkan ve Başkan Yardımcısı geldiğinde başlayabiliriz.)
* Gentlemen, let’s leave the small talk to the side and get down to the business that we came for.
(Beyler, muhabbeti bırakalım da buraya/bir araya gelme sebebimiz olan işimize bakalım/yoğunlaşalım.)
* They both knew they did not have much time, so they got down to business and began to discuss the issues that needed to be settled.
(Her ikisi de fazla vakitlerinin olmadığını biliyordu/olmadığının farkındaydı, bu yüzden muhabbeti bırakıp/geçip asıl konuya girdiler ve halledilmesi/çözülmesi/ele alınması gereken meseleleri konuşmaya/görüşmeye başladılar.)
* You've been talking on the phone for a long time. I think it’s time you get down to business and finish your homework.
(Saatlerdir telefonla konuşuyorsun. Bence artık işine bakıp ödevini bitirmelisin.)
* Now that everyone's here, let's get down to business and talk about the proposal.
(Madem herkes burada/hazır, haydi başlayalım ve teklifle ilgili konuşalım.)
* I enjoyed working at the lemondade stand for the Summer, but it is time to get down to business and find a better job!
(Yazın limonatacıda/limonata standında çalışmak zevkliydi ama artık ciddileşmenin/işi ciddiye almanın ve daha iyi bir iş bulmanın zamanı geldi.)
* We’ve got to get down to business, folks, or we’ll never get the newsletter out on time.
(Haydi herkes iş başına arkadaşlar yoksa haber bültenini asla vaktinde yayımlayamayacağız/yetiştiremeyeceğiz.)
* We need to get down to business if we hope to finish this today.
(Eğer bunu bugün bitirmek istiyorsak, hemen başlamamız/işe koyulmamız/girişmemiz lazım.)
* We decided to get down to business and try to finish our work quickly.
(Hemen/Ciddiyetle çalışmaya koyulmaya ve işimizi çabucak bitirmeye gayret etmeye karar verdik.)
* The committee got down to business after coffee.
(Komite/Komisyon kahve molasından/arasından sonra işe koyuldu/çalışmalarına başladı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder