25 Mayıs 2017 Perşembe

Çeviri Çalışmaları 83

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-09

A: Hello.
B: Hello. Net Cafe.
A: What specials will you have next week?
C: Put him on speakerphone!
A: OK!
B: I'll check for you, sir.
   May I put you on hold?
A: Sure.
------------- -----------
* special= yemek (lokantaya/restorana has/özel)
* to have= sahip olmak
* to put someone on speakerphone= telefonda karşı tarafın sesini hoparlöre/dışarıya vermek
- He put her on speakerphone so that everyone could hear what she said.
  (Herkes onun ne söylediğini duyabilsin diye onu hoparlöre bağladı.)

* to check= kontrol etmek, bakmak
- A: Is the baby asleep? B: I'll just go and check.
  (A: Bebek uyuyor mu? B: Gidip bir bakayım.)

* to put someone on hold= birini telefonda/hatta bekletmek, beklemeye almak
- Please don't put me on hold! I'm in a hurry!
  (Lütfen beni hatta bekletmeyin/beklemeye almayın! Acelem var/Vaktim yok!)
------------- -----------
A: Alo/merhaba
B: Alo/merhaba/buyrun, Net Cafe.
A: Gelecek hafta -mönüde- ne/hangi yemekleriniz var?
C: Hoparlöre bağlasana/alsana/versene!
   (Sesini dışarıya versene!)
A: Tamam.
B: Sizin için bakayım/bakıyorum efendim.
   Sizi biraz bekletebilir miyim?/bekleteceğim.
   (Hattan ayrılmayın/hatta kalın lütfen.)
A: Tamam/tabi/olur/pekala.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Çeviri Çalışmaları 82

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-08

A: I want to call him.
B: Jeff! What are you going to do?
A: Don't worry, Mia.
   Aaron won't even know it's me.
B: Honey, aren't you a little old to make prank calls?
A: These aren't prank calls.
   They're tests.
------------- -----------
* to want to do sth= yapmak istemek
- Did he say why he wanted to see me?
  (Beni neden görmek istediğini söyledi mi/Benimle niye görüşmek istediğini söyledi mi?)

* to call someone= telefon etmek, telefonla aramak, telefon açmak
- Did anyone call me?
  (Beni arayan oldu mu/Beni kimse aradı mı?)

* to do= yapmak
* There is nothing I can do.
  (Yapabileceğim hiçbir şey yok/Elimden bir şey gelmez.)

* to worry= merak etmek, endişelenmek, kaygılanmak, tedirgin olmak
- I didn't mean to worry you.
  (Sizi endişelendirmek istememiştim. Amacım/Niyetim sizi endişelendirmek değildi.)

* even= bile, hatta, dahi, ifadeyi güçlendirme vurgusu
- They even served champagne at breakfast.
  (Kahvaltıda şampanya bile vardı/servis ettiler.)

* to know= bilmek, anlamak, fark etmek, farkına varmak
- Do you know how to use this?
  (Bunun nasıl kullanılacağını/kullanıldığını biliyor musun?)

* honey= tatlım, hayatım, canım
* old= yaşlı
* prank call= telefon şakası
* to make prank call= telefon şakası yapmak, birini telefonda işletmek
* test= test, sınav, deneme, denetim
------------- -----------
A: Onu aramak istiyorum.
B: Jeff! Ne yapacaksın ki?
A: Merak etme, Mia.
   Aaron arayanın ben olduğumu/benim aradığımı anlamayacak bile.
   (Aaron arayanın ben olduğumun/benim aradığımın farkına bile varmayacak.)
B: Canım/tatlım/hayatım, telefon şakası yapmak/birini telefonda işletmek için biraz fazla yaşlı değil misin?
A: Bu telefon şakası değil/Bu telefon şakası sayılmaz/Buna telefon şakası denmez.
   Buna test/deneme denir.

23 Mayıs 2017 Salı

Çeviri Çalışmaları 81

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-07

A: Becca, why did you call Aaron?
   And why did you use a different voice?
B: I wanted to see how Aaron answers the phone.
   Sometimes he's not very professional.
C: Did he do a good job just now?
B: Yes, he was very professional and polite!
------------- -----------
* to call someone= bir kimseyi telefonla aramak, telefon etmek, telefon açmak
- Did he call you this morning?
  (Bu sabah sana telefon açtı mı/seni telefonla aradı mı?)

* to use= kullanmak
- You can use mine.
  (Benimkini kullanabilirsin.)

* different= farklı, değişik
* voice= ses, ses tonu
* to use a different voice= farklı ses tonu kullanmak, sesini/ses tonunu değiştirmek
* to want to do sth= yapmak istemek
- I want to speak to you, and I think you want to speak to me.
  (Seninle konuşmak istiyorum ve bence/sanırım sen de benimle konuşmak istiyorsun.)

* to see= görmek, bakmak, kontrol etmek, öğrenmek
- We needed to see how you handled yourself.
  (Kendi kendine nasıl idare ettiğini/bunun üstesinden geldiğini görmemiz gerekiyordu.)

* to answer the phone= telefona bakmak, telefona cevap vermek, telefonu açmak
- Would you answer the phone for me, please? My hands are all greasy.
  (Benim yerime telefona bakabilir misin lütfen? Ellerim çok yağlı/Bütün elim yağlı.)

* professional= profesyonel, mesleğe uygun, yaptığı işe yaraşır
* to do a good job= iyi/güzel/başarılı bir iş çıkarmak
- John did a good job proofreading my paper.
  (Tom kitabımın/yazımın/makalemin/raporumun yazım hatalarını düzeltmede güzel bir iş çıkardı.)
  (Tom kitabımın tashihini güzel/başarılı bir şekilde gerçekleştirdi/yaptı.)

* just now= az önce, az evvel, şimdi, demin
* polite= kibar, nazik
------------- -----------
A: Becca, Aaron'ı niye aradın ki?
   Ayrıca neden farklı ses kullandın/niye sesini/ses tonunu değiştirdin/sesini değiştirerek konuştun?
B: Aaron'ın telefonlara nasıl cevap verdiğini/baktığını görmek/kontrol etmek/öğrenmek istedim.
   Bazen çok profesyonel hareket etmiyor/davranmıyor.
C: Az önce/Az evvel/Şimdi/Demin nasıl iyi miydi/başarılı mıydı/becerebildi mi/iyi iş çıkardı mı?
B: Evet, çok profesyonel ve nazikti/kibardı.

8 Mayıs 2017 Pazartesi

Çeviri Çalışmaları 80

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-06


A: May I use your phone a minute?
B: Sure.
C: Thank you for calling The Net Cafe, this is Aaron.
   How may I help you?
A: Aaron, I'd like to speak to the manager.
C: I'm sorry. Becca is not available right now.
   May I take a message?
A: No, thanks. I'll call back later. Goodbye.
------------- -----------
* may= ..ebilmek, izin-rica ifade eden modal
- May I sit next to you?
  (Yanınıza oturabilir miyim?)
* to use= kullanmak
* to call= telefonla aramak, telefon etmek, telefon açmak
* to help= yardım etmek, yardımcı olmak
* would like to do sth= yapmak istemek
* to speak to= ... ile konuşmak
* available= müsait, uygun, mevcut
* to take a message= mesaj almak, not almak
------------- -----------
A: Telefonunuzu bir dakika/biraz kullanabilir miyim?
B: Tabi/elbette/buyur.
C: The Net Cafe'yi aradığınız için teşekkürler, ben Aaron.
   Size nasıl yardımcı olabilirim?
A: Aaron, yönetici/müdür ile görüşmek/konuşmak istiyorum/görüşecektim/konuşacaktım.
C: Özür dilerim. Becca şu an burada değil.
   Bir mesajınız/notunuz var mıydı/Bir notunuz/mesajınız varsa alabilir miyim?
A: Hayır, teşekkürler. Daha sonra tekrar/yine ararım. Hoşçakalın.

Çeviri Çalışmaları 79

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-05


A: OK, Aaron!
B: Thank you for calling The Net Cafe. This is Aaron.
   How may I help you?
A: Much better!
B: Yes, Becca is available.
   May I ask who is calling?
   One moment, please.
   Here you go.
   It's a customer. She wants to talk to the manager.
A: Hello, this is Becca Harris.
   Oh, hi, mom!
------------- -----------
* to call= telefonla aramak
* may= ..ebilmek, izin-rica ifade eden modal
* to help= yardım etmek, yardımcı olmak
* better= daha iyi/güzel (good-better-best)
* available= mevcut, uygun, müsait
* to ask= sormak
* here you go= al bakayım, al, buyur al, buyur, işte buyur
* to want to do sth= yapmak istemek
* to talk to= ile konuşmak, görüşmek
------------- -----------
A: Haydi/hadisene Aaron!
B: The Net Cafe'yi aradığınız teşekkürler. Ben Aaron.
   Size nasıl yardımcı olabilirim?
A: Çok daha iyi/ha işte böyle
B: Evet, Becca burada.
   Kim arıyordu/Kiminle görüşüyorum?
   Bir saniye lütfen.
   Buyrun/Al bakalım/buyur al bakalım.
   Bir müşteri arıyor/arayan bir müşteri. Yöneticiyle konuşmak istiyor/muş.
A: Alo/merhaba, ben Becca Harris/Becca Harris ile görüşüyorsunuz.
   Oh, merhaba anne.

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Çeviri Çalışmaları 78

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-04


A: I mean it, Aaron.
   I wouldn't want to have to tell our boss about this.
B: You'd tell Ron I don't answer the phone well enough?
A: I will if I have to.
B: All right then! Don't worry, sis.
   I'll be so professional that everyone will be happy!
A: I hope so!
------------- -----------
* to mean= kastetmek, demek istemek
* I mean it= ben ciddiyim, çok ciddiyim, şaka yapmıyorum, samimiyim, doğru söylüyorum
- Give it back now! I mean it.
  (Hemen geri ver onu bana. Ciddiyim ben/şaka yapmıyorum ben.)
* to want to do sth= yapmak istemek
* have to= gerekmek, zorunda olmak, ..meli/malı
* to tell someone about sth= birine bir şey söylemek, birine bir şeyden bahsetmek, birine bir şey anlatmak
* boss= patron
* to answer the phone= telefona bakmak, telefona cevap vermek, telefonu açmak
- He interrupted his work to answer the phone.
  Telefona bakmak/cevap vermek için işine ara verdi.
* well= iyi, güzel, uygun
* enough= yeteri kadar, yeterince, kafi
* well enough= yeterince iyi
- I'm not sure I know you well enough.
  (Seni yeterince iyi tanıdığımdan emin değilim.)
* all right= pekala, tamam
* then= öyleyse, o halde, madem öyleyse
* to worry= endişelenmek, kaygılanmak, tasalanmak, merak etmek, dert etmek
- She will worry if we are late.
  (Gecikirsek/Geç kalırsak endişelenir/merak eder.)
* sis= kız kardeş, resmi olmayan sokak dilinde sister kelimesinin kısaltması
* to be professional= profesyonel olmak, profesyonel hareket etmek/davranmak
* to hope= ummak, ümit etmek, beklemek
* I hope so!= öyle umuyorum, haydi bakalım, inşallah
------------- -----------
A: Ben ciddiyim, Aaron.
   Patronumuza bu durumdan/olaydan bahsetmek zorunda kalmak istemem/istemiyorum.
B: Arayanlara güzel cevap vermediğimi/arayanlarla güzel bir şekilde konuşmadığımı Ron'a söyler miydin/söyler misin?
A: Mecbur kalırsam/gerekirse söylerim.
B: Tamam öyleyse/Peki öyle olsun! Sen merak etme kardeşim.
   O kadar/öyle profesyonel olacağım/davranacağım ki herkes mutlu/memnun olacak.
A: Umarım/inşallah/hadi bakalım!

Çeviri Çalışmaları 77

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-03


A: I know. But what I said was OK, right?
I was friendly.
B: Yes, but you were so informal!
A: Customers like friendly workers!
B: We're supposed to be friendly and professional.
A: Ah, OK.
------------- -----------
* to know= bilmek
* to say= söylemek, demek
* OK= (Okay)= doğru, münasip, geçerli, uygun
* friendly= arkadaşça, samimi, cana yakın
* informal= gayriresmi, laubali
* customer= müşteri
* to like= sevmek, hoşlanmak
* to be supposed to be/do sth= ..meli/malı, gerekmek, beklenmek
- Am I supposed to be at the meeting on Tuesday?
(Salı günkü toplantıya katılmam gerekiyor mu/şart mı?)
------------- -----------
A: Biliyorum/haklısın/doğru söylüyorsun. Ama benim dediğim/dediklerim de yanlış/hatalı değildi, değil mi?
Dostça/sıcak/Samimi konuştum.
B: Evet, ama çok gayriresmiydin/laubaliydin.
A: Müşteriler sıcakkanlı/cana yakın çalışanları/personeli sever.
B: Cana yakın ve de profesyonel olmamız lazım/gerekiyor/olmalıyız.
(Bizlerden cana yakın ve de profesyonel olmamız bekleniyor.)
A: Tamam/Anladım.

Çeviri Çalışmaları 76

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-02


A: Aaron Harris!
B: Oh! Hi, Becca.
A: Do you always answer the phone like that?
B: Sometimes.
A: That's not the way to answer the phone at work!
You should say, "Thank you for calling The Net Cafe. This is Aaron."
------------- -----------
* to answer the phone= telefona bakmak, telefona cevap vermek, telefonu açmak
- She stood up to answer the phone.
(Telefona bakmak/cevap vermek için ayağa kalktı/yerinden kalktı.)
* like that= böyle, bu şekilde, bu tarz
* way= usul, biçim, yol, yapılış şekli, tarz, yordam
- Is that the way to answer?
(Cevap vermenin usulü bu mudur? / Böyle mi cevap verilir?)
* work= işyeri
* should= ..meli/malı, tavsiye, öneri ifade eden modal, yapılması iyi olur
* to say= demek, söylemek
* to call= aramak, telefon etmek
------------- -----------
A: Aaron Harris!
B: oh, merhaba Becca.
A: Telefonlara hep böyle/bu şekilde mi cevap veriyorsun/bakıyorsun?
(Arayanlarla hep böyle/bu şekilde mi konuşuyorsun?)
A: Bazen/ara sıra/her zaman değil.
B: İşyerinde telefonlara öyle/o şekilde bakılmaz/İşyerinde telefonlar öyle/o şekilde cevaplanmaz.
"The Net Cafe'yi aradığınız için teşekkürler. Ben Aaron" demelisin.

Çeviri Çalışmaları 75

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Let's Talk-01


- Hello? Yeah, this is The Net Cafe.
You want to talk to Becca?
Sorry, she's not here.
Sure, no problem, bye.
------------- -----------
* hello= alo
* to want to do sth= yapmak istemek
* to talk to someone= birisi ile konuşmak, görüşmek
* no problem= rica ederim, ne demek, lafı mı olur, önemli değil
------------- -----------
- Alo/buyrun? Evet burası The Net Cafe.
Becca'yla mı görüşmek/konuşmak istiyorsunuz?
Üzgünüm, o/kendisi burada değil.
Tabi, rica ederim/ne demek. Hoşçakal.