29 Ocak 2017 Pazar

Çeviri Çalışmaları 59

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


The Pursuit Of Happiness-1


- Hey. Don't ever let somebody tell you...
  ...you can't do something.
  Not even me. All right?
- All right.
- You got a dream... ...you gotta protect it.
  People can't do something themselves, they wanna tell you you can't do it.
  If you want something, go get it. Period.
------------- -----------
* hey= baksana, hey
* ever= asla, hiçbir zaman
* don't ever= sakın (yapma), sen sen ol, siz siz olun
- Don't ever make promises you can't keep.
  (Sakın/Asla/Siz siz olun tutamayacağınız/yerine getiremeyeceğiniz sözler vermeyin/vaatlerde bulunmayın.)

* to let someone do sth= yapmasına izin vermek, imkan vermek, olanak tanımak, yaptırmak, yaptırtmak
- Come on Dad! Please let me go to the concert.
  (Hadi/Yapma baba! Lütfen konsere gitmeme izin ver/Bırak da/İzin ver de konsere gideyim lütfen.)

* to tell= söylemek, demek, anlatmak
- Have you told your mom?
  (Annene söyledin mi/anlattın mı?)

* can't= (= can not) yapamamak (yetenek, kabiliyet, imkan ifade eden can modalinin olumsuz hali)
* to do= yapmak
* something= bir şey
* even= bile, hatta
* all right= tamam, pekala, olur, oldu
* to have got= sahip olmak, olmak
  (Resmi olmayan konuşma dilinde have olmadan kullanılabiliyor.)
* dream= hayal, hedef, amaç, ideal, emel
* gotta= have got to, ..meli, ..malı
* to protect= korumak, sahip çıkmak
* people= insanlar, kişiler (person= insan, kişi)
* oneself= kendisi
* wanna= want to, istemek
* if= eğer, şayet
* to go= gitmek
* to get something= elde etmek, kazanmak, başarmak
* period= bu kadar, o kadar, nokta, lamı cimi yok
------------- -----------
- Bana bak/Baksana! Asla kimsenin sana bir şeyi yapamazsın demesine izin verme.
  Benim bile -dememe izin verme- Tamam mı/Anladın mı?
- Tamam/Anladım.
- Bir hayalin mi/hedefin mi var/Bir hayalin varsa ona sahip çıkmalısın/sahip çıkmak zorundasın.
  İnsanlar kendilerinin yapamadığı şeyi senin de yapamayacağını söylemek ister/söyler.
  Bir şeyi istiyorsan, gidip al/git ve al. Bu kadar/Nokta.

27 Ocak 2017 Cuma

Çeviri Çalışmaları 58

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Wanted-1


Your father died yesterday on the rooftop of the Metropolitan Building. Sorry.
------------- -----------
* father= baba
* to die= ölmek
* yesterday= dün
* rooftop= çatı
* sorry= üzgünüm, başın sağolsun, maalesef
------------- -----------
Baban, dün Metropolitan Binası'nın çatısında öldü. Üzgünüm/Başın sağolsun.

Çeviri Çalışmaları 57

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Storks-1


In the beginning storks delivered babies.
It wasn't always easy.
No matter how tough, or impossible, or brutal, or inhumane, or savage, we would triumph over adversity.
Thank goodness we don't do that anymore.
------------- -----------
* in the beginning= başlarda, başlangıçta, ilk zamanlar, önceleri, önceden
* stork= leylek
* to deliver= teslim etmek, dağıtmak
- Do you deliver on Sundays?
  (Pazar günleri teslimat yapıyor musunuz/teslimatınız var mı?)
* always= her zaman, daima, hep
* easy= kolay, basit
* no matter how= ne kadar ... olursa olsun/olsa da,
- No matter how sleepy you are, brush your teeth.
  (Ne kadar uykulu olursan ol, dişlerini fırçala.)
* tough= zor, güç
* impossible= imkansız
* brutal= zalim, zalimce
* inhumane= insanlık dışı, acımasız, merhametsiz
* savage= vahşi, barbar
* to triumph over= ..ya karşı zafer kazanmak, üstün gelmek, galip gelmek, hakkından gelmek, yenmek, alt etmek, aşmak, başarmak, muvaffak olmak
- I believe that sooner or later good must triumph over evil.
  (Ben er ya da geç iyiliğin kötülüğü alt edeceğine/yeneceğine inanıyorum.)
* adversity= zorluk, sıkıntı, felaket, bela
* Thank goodness= Allah'a şükür, Allah'tan, neyse ki, çok şükür, şükürler olsun
* to do= yapmak
* anymore= artık
------------- -----------
İlk zamanlar leylekler bebek teslim ederlerdi/bebekleri leylekler getirirdi.
-bu teslimat işi- her zaman kolay olmazdı.
Ne kadar zor, imkansız, zalimce, insanlık dışı ya da vahşi olursa olsun, zorlukların üstesinden gelirdik.
Çok şükür, artık o işi yapmıyoruz.

14 Ocak 2017 Cumartesi

Çeviri Çalışmaları 56

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Toy Story-1


Why don’t you come meet our new friends?
------------- -----------
* Why don't you ...?= Neden ... yapmıyorsun?/Yapsana! (teklif, öneri, davet)
- Why don't you go on a vacation?
  (Neden bir tatile çıkmıyorsun?/Bir tatile çıksana!)
* to come= gelmek
* to meet= tanışmak
* new= yeni
* friend= arkadaş, dost
------------- -----------
Neden gelip yeni dostlarımızla tanışmıyorsun? / Gelip yeni dostlarımızla tanışsana! / Hadi gel de yeni dostlarımızla tanış!

Çeviri Çalışmaları 55

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Shrek-2


- Congratulations on your new mess maker. Ahh mess maker. Hopefully this helps. Love, Cinderella.
- Look at that! - What is it? - It's for the poopies.
- Wait, babies poop?
- Everyone poops, Beauty.
------------- -----------
* Congratulations on sth= ..den dolayı tebrikler/kutlarım, gözünüz aydın, hayırlı olsun
* new= yeni
* mess= dağınıklık, kir, pislik
* to make= yapmak
* maker= yapan, yapıcı
* mess maker= haylaz, yaramaz
* hopefully= umarım, inşallah
* to help= işe yaramak, faydası olmak, iş görmek
* Love= sevgilerimle (mektup sonunda kullanılan ifade)
* to look at= bakmak
* poop= kaka, bok, dışkı
* poopy= bebek kakası, kakacık
* to wait= beklemek, durmak
* baby? bebek
* to poop= kaka yapmak
* everyone= herkes
* beauty= güzelim, canım
------------- -----------
- Yeni yaramazınız (bebeğiniz) için tebrikler. Ahh "yaramaz". Umarım bu (yolladığım hediyeler) işinize yarar. Sevgilerimle, Cinderella.
- Şuna bakın! - O ne? - Bebeğin kakası için.
- bekle/ne, bebekler kaka mı yapar?
- herkes kaka yapar/Kaka yapmayan mı var, güzelim.

Çeviri Çalışmaları 54

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Titanic-2


- Moment of truth. Somebody's life is about to change.
------------- -----------
* moment= an, kısa zaman
* truth= gerçek, hakikat
* moment of truth= kader anı, kritik an, dananın kuyruğunun koptuğu an, beklenen an
* somebody= biri, bir kimse
* s= possesive/sahiplik takısı, ..nın, ..nin
* life= hayat, yaşam
* to be about to do sth= yapmak üzere olmak
* to change= değişmek
------------- -----------
- Beklenen/Kritik an geldi/Evet dananın kuyruğu kopuyor. Birinin hayatı değişmek üzere.

5 Ocak 2017 Perşembe

Çeviri Çalışmaları 53

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Shrek-1



- I think that went pretty well.
- Donkey!
- Come on now, Shrek.
- Some people just don't understand boundaries.
------------- -----------
* to think= düşünmek, sanmak, zannetmek, düşüncesinde olmak
* I think= bence, bana göre, bana kalırsa
* to go well= iyi geçmek, iyi gitmek, yolunda gitmek
- The hunt went well.
  (Av iyi geçti/bereketliydi.)
* pretty= oldukça, fazla, bir hayli, epey, çok
* donkey= eşek
* Come on now= hadi ama, hoppala
* some people= kimi/bazı insanlar, bazıları
* just= gerçekten, kesinlikle, cidden
* to understand boundaries= haddini bilmek, sınırını bilmek
------------- -----------
- Bence çok iyi geçti/çok iyiydi.
- Eşek!
- Haydi ama, Shrek.
- Bazıları gerçekten haddini bilmiyor.

4 Ocak 2017 Çarşamba

Çeviri Çalışmaları 52

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Titanic-1



- I would like to see my drawing.
------------- -----------
* I would like to do sth= yapmayı isterim/isterdim/istiyorum
- I would like to know you more.
  (Seni daha fazla/daha yakından tanımak isterim/isterdim/istiyorum.)
* to see= görmek
- What did you think the first time you saw me? 
  (Beni ilk gördüğünde ne düşündün?)
* to draw= çizmek, karakalem resim yapmak
- She draws very well for a six-year old.
  (Altı yaşından beri çok güzel resim yapıyor.)
* drawing= çizim, resim
------------- -----------
- Resmimi görmek istiyorum.

Çeviri Çalışmaları 51

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Sex and the City-7

- But you'd be moving to Paris for yourself, right? I mean, don't move for me.
- Why would I move to Paris if it wasn’t for you?
- I'm just saying… I don’t want you to uproot your life and expect anything.
- I am such an idiot!
- What the fuck?
------------- -----------
* would be doing sth= (if clause type 2 yapısı) yapıyor olurdu
- If I were a rich man, I would be living in a mansion.
  (Eğer zengin biri olsaydım, konakta/köşkte yaşardım/yaşıyor olurdum.)
* to move to somewhere= ..ya taşınmak
- Where did they move to?
  (Nereye taşındılar?)
* for oneself= kendi için
* right= (doğrulama manasında) değil mi?
* to mean= demek istemek, kastetmek
* I mean= demem o ki, yani, şunu demek istiyorum ki
* to say= demek, söylemek
* I'm just saying= diyorum ki, demek istediğim, yani şunu demek istiyorum
* to want someone to do sth= bir kimseden bir şey yapmasını istemek
* to uproot one's life= hayatını komple/tamamen değiştirmek, hayatını altüst etmek
* to expect anything= bir şey beklemek, bir beklenti içine girmek
* such an idiot= aptalın teki/biri
* I'm such an idiot= Aptalın tekiyim/Ne salağım/Salaklık bende/Tam bir salağım/Tam bir gerizekalıyım/Çok salağım.
* What the fuck?= Bu da ne böyle/Ne oldu be anasını satayım/Ne oluyor be?
------------- -----------
- Ama Paris'e kendin için taşınırdın, değil mi? Yani benim için taşınma.
- Senin için olmayacaksa Paris'e niye taşınırım ki/taşınayım ki?
- Demek istediğim, hayatını tamamen değiştirip bir beklenti içine girmeni istemiyorum/istemem.
- Salaklık bende!
- Ne oldu be ...mına koyayım?