22 Eylül 2017 Cuma

Çeviri Çalışmaları 98

English Through Videos 

Videolarla İngilizce


Social Conversations in English-3

A: Nice to meet you. I'm Lisa, your new neighbor.
B: Nice to meet you, too. I am David. Where are you from, Lisa?
A: I am from China.
B: China is a good place. How do you like America?
A: I like it very much, it's a good place, too.
B: Are you used to the life and the weather in America?
A: Frankly speaking, not yet.
B: No problem. It's a matter of time.
A: Oh, how time flies! It's time for me to pick up my little girl.
   Thanks for your time. See you next time.
B: See you. If you have any difficulty, please don't hesitate to let me know.
------------ ------------
* nice to meet you= tanıştığımıza memnun oldum (kendini tanıtmaya başlama ifadesi, merhaba/selam manasında)
* new= yeni
* neighbor= (neighbour) komşu
* Where are you from? = nerelisin, memleketin neresi
* good= iyi, güzel, hoş
* place= yer
* to like= beğenmek, hoşlanmak, sevmek, hoşuna gitmek
- How do you like it so far?
  (Şu ana kadar nasıl buldun/beğendin mi?)

* to be used to sth/doing sth= alışkın/alışık olmak
- I've lived in Istanbul for ten years now, so I'm used to the noise.
  (On yıldır İstanbul’da oturuyorum, bu yüzden gürültüye alışığım.)

* life= yaşam, hayat
* weather= hava
* frankly speaking= doğrusunu söylemek gerekirse, dobra konuşacaksak, doğrusu, açıkçası
- Frankly speaking, I don't agree with you.
  (Açıkçası, sizinle aynı fikirde değilim/size katılmıyorum.)

* yet= daha, henüz
* no problem= önemli değil, sorun değil
* to be a matter of time= zaman meselesi, uzun sürmez, eli kulağında
- If he hasn't already killed somebody, then it's only a matter of time.
  (Daha birini öldürmediyse, o halde -birini öldürmesi/katil olması-uzun sürmez/eli kulağında.)

* how time flies= zaman nasıl da geçiyor, zaman nasıl hızlı geçiyor, saat su gibi akmış
- Is it already five o'clock? How time flies!
  (Saat zaten beş mi/çoktan beş mi olmuş? Zaman nasıl hızlı geçiyor!

* it's time for someone to do sth= birinin bir şey yapmasının zamanının gelmesi, tam vakti, zamanı geldi,
- It's time for you to get a new computer.
  (Yeni bir bilgisayar almanın zamanı gelmiş/almalısın/alsan iyi edersin.)

* to pick up= arabayla gidip almak
- Will you pick me up after the party?
  (Partiden sonra beni gelip alacak mısın/alır mısın?)

* little= küçük, ufak
* girl= kız
= difficulty= zorluk, sıkıntı, güçlük
* to have a difficulty= zorluk yaşamak, güçlükle karşılaşmak
- I have difficulty paying my rent.
  (Kiramı ödemede zorlanıyorum/güçlük çekiyorum.)

* to hesitate= çekinmek
- I hesitated to ask you, because you were so busy.
  (Çok yoğun olduğun için senden istemekten/sana sormaktan çekindim.)

* to let someone know= bildirmek, haber vermek, söylemek, anlatmak
- We'll consider your application and let you know.
  (Başvurunuzu değerlendirip size haber/bilgi vereceğiz/veririz.)
------------- -----------
A: Merhaba. Ben Lisa, yeni komşunuzum.
B: Size de merhaba. Ben David. Nerelisin Lisa?
A: Çinliyim.
B: Çin güzel bir yer/Çin'i beğenirim. Amerika'yı seviyor musun/nasıl buluyorsun?
A: Çok seviyorum, Amerika da güzel bir yer.
B: Amerika'nın yaşamına ve havasına alışık mısın?
A: Açıkçası, daha/henüz alışık değilim.
B: Önemli değil. Zaman istiyor/Zamanın geçmesi lazım/Alışman fazla sürmez.
A: Saat su gibi akmış! Küçük kızımı arabayla gidip almam lazım.
   Zaman ayırdığın için/Zamanını aldım teşekkürler. Sonra görüşürüz/Görüşmek üzere.
B: Görüşürüz/Görüşmek üzere. Eğer bir sıkıntın olursa, lütfen çekinmeden bana söyle/haber ver.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder