20 Haziran 2016 Pazartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 109

to get something straight


= to understand something correctly/clearly
    to explain something clearly in order to avoid any misunderstanding or confusion
    to clarify; to make a situation clear, especially by reaching an understanding
    to get the picture

= bir şeyi doğru/iyice/güzelce anlamak/kavramak/idrak etmek
    daha iyi anlaşılmasını sağlamak
    bir şeyi açıklığa/aydınlığa kavuşturmak
    bir şeye açıklık getirmek, aydınlatmak, netleştirmek

get something straight english ingilizce

* Get this straight. I love her. She loves me.
  (Anla şunu/Şunu kafana iyice sok. Onu seviyorum. O da beni seviyor.)

* Let me get this straight. You're my father?
  (Şüphe kalmasın diye soruyorum/Netleştirmek için soruyorum. Sen benim babam mısın?)

* We had to repeat the explanation three times before they got it straight.
  (Tam olarak anlayıncaya kadar/anlamaları için açıklamayı üç defa tekrar etmek zorunda kaldık.)

* Look, let's get this straight. You mean there are two students with the same name?
  (Baksana, bunu bir iyice anlayalım. Aynı isimli/Adaş iki öğrencinin olduğunu mu söylüyorsun?)

* Let's get this straight— you really had no idea where he was?
  (Doğru mu anlamışım, onun nerede olduğuna dair hiçbir fikrin yok?)
  (İyice anlamak için soruyorum, onun nerede olduğunu kesinlikle bilmediğini mi söylüyorsun?)

* I can't seem to get the story straight.
  (Olayı bir türlü tam olarak/doğru bir şekilde anlayamıyorum.)
  (Kafam olaya/yaşananlara tam olarak basmıyor bir türlü.)

* Let me get this straight. You want me to go with him all the way to Portland?
  (Doğru mu anlamışım? Portland'a kadar tüm yol boyunca onunla gitmemi/ona eşlik etmemi istiyorsun.)

* It's time to get the facts straight.
  (Gerçekleri/Ne olup ne bittiğini doğru bir şekilde anlamanın/tam olarak öğrenmenin vakti geldi)

* Now get this straight. You're going to fail history.
  (Şimdi şunu iyice anla/kafana sok. Tarihten/Tarih dersinden kalacaksın/kalıyorsun/çakıyorsun.)

* I'm not sure I understand what you're saying. Let me try and get it straight.
  (Dediklerini/Söylediklerini anladığımdan emin değilim. Tam olarak anlamak istiyorum.)

* She finally got it straight and completed the project on time.
  (Sonunda/Nihayet işi/olayı doğru anlayıp projeyi vaktinde tamamladı.)

* Let me see if I've got this straight?
  (Bakalım doğru anlamış mıyım?)

* I'm glad we got that straight.
  (Bunu/Bu meseleyi/konuyu/olayı açıklığa kavuşturmamız iyi oldu.)
  (Bunu açıklığa kavuşturmamıza sevindim.)

* There's something we have to get straight.
  (Açıklığa kavuşturmamız/Netleştirmemiz/İyice anlamamız gereken bir konu/husus var.)

* We need to get your stories straight for the police.
  (Polise anlatacağın hikayeyi netleştirmemiz/hikayenin üstünden geçmemiz gerek.)

* Okay, fine, but let's get two things straight.
  (Tamam, olur/peki ama iki hususu açıklığa kavuşturalım/netleştirelim.)

* Let me get this straight; are you moving out of your flat in the middle of winter?
  (Yanlış duymadım değil mi, kış ortasında taşınacaksın/evini taşıyacaksın?)

* Let me get this straight. You say there's a moose in your bathtub?
  (Doğru mu duydum/anlamışım, küvetinizde bir musun/Kanada geyiğinin mi olduğunu söylüyorsunuz?)

* Let's get one thing straight. You and I are not friends. We're allies against a common enemy.
  (Bir şeyi doğru anlayalım/netleştirelim. Sen ve ben arkadaş değiliz. Ortak düşmanımıza karşı müttefikiz/ittifak yaptık/birleştik/beraber hareket ediyoruz, hepsi o kadar.)

* Let me get this straight – you didn't know they had your car.
  (İyice/Net olarak anlamak için soruyorum/söylüyorum, arabanı aldıklarını/arabanın onlarda olduğunu bilmiyordun/arabanı aldıklarından/arabanın onlarda olduğundan haberin yoktu.)

* Let's get the record straight. You say that you last saw this girl on Monday and you haven't seen her since then?
  (Netleştirmek/Tam olarak anlamak/emin olmak/öğrenmek için soruyorum. Bu kızı en son Pazartesi günü gördüğünü ve o günden beri de görmediğini mi söylüyorsun?)

* Let me get this straight - Tom sold the car and gave you the money?
  (Doğru mu anlamışım/Yanlış duymadım değil mi, Tom arabayı satıp parasını sana verdi?)

* I just need to get a few things straight here, for the record.
  (Burada bazı şeyleri açıklığa kavuşturmam gerek, kayıtlara/tutanağa geçsin diye.)

* Look, let's get something straight right from the start.
  (Bak, bir şeyi en başından açıklığa kavuşturalım.)

* Let me get the record straight. He never came to my place when my mom was out.
  (Yanlış anlaşılma olmasın diye söylüyorum. Annem dışarıdayken/evde yokken o evime hiç bir zaman/bir kere bile gelmedi.)

* Let me get something straight. I like Jeny, but I'm in love with her.
  (Yanlış anlaşılma olmasın/Aklına başka bir şey gelmesin diye söylüyorum. Jeny'yi beğeniyorum ama ona aşık değilim.)

* Let me get something straight. The rule is you need to start work at 9. If you are late again, you'll get fired.
  (İyice anla diye söylüyorum. Kural olarak saat dokuzda işe başlaman gerekiyor. Bir daha geç kalırsan/gelirsen, kovulursun/işten atılırsın.)

* Let me get this straight. I'm supposed to go there in the morning?
  (Doğru mu anlamışım?/Yanlış anlamış olmayayım diye soruyorum/Teyid etmek için soruyorum. Orada sabah mı olmam gerekiyor?)

* Let me get this straight: are you saying that you won't help us?
  (Doğru mu anlamışım, bize yardım edemeyeceğini mi söylüyorsun?)

* Let's get things straight. I didn't lunch with her.
  (Bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Onunla yemeğe çıkmadık.)

* Let me get this straight. You want $85,000 for this miserable shack?
  (Yanlış duymadım/anlamadım değil mi? Bu rezalet/berbat/döküntü baraka/kulübe için 85.000 dolar mı istiyorsun?)

* Listen, let's get this straight. Are you calling me a thief?
  (Baksana/Hey, doğru mu duydum, sen bana hırsız mı diyorsun?)

* To get it straight - your name is Walter and I heard you call my employer Daddy, which means you're his son.
  (Doğru mu anlamışım, adınız Walter ve işverenime/patronuma baba diye seslendiğinizi/baba dediğinizi duydum, ki bu demektir ki onun oğlu oluyorsunuz.)

* I'm a visual person so I need you to write down the instructions step-by-step if you want me to get them straight. It's not enough for you just to tell me.
  (Ben görsel zekası güçlü olan biriyim, bu yüzden doğru/tam olarak anlamamı/kavramamı istiyorsan yönergeleri/talimatları senin tek tek yazman lazım. Öyle bana sadece anlatman yeterli olmaz.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder