English Through Videos
Videolarla İngilizce
Social Conversations in English-6
A: I can't imagine meeting you here!
B: Me too.
A: So, how's the family?
B: Oh, you didn't know. My parents got divorced.
A: They got divorced?
B: Yeah. My dad's shacking up with a young woman.
She's almost 20 years younger than him.
She's just a little older than me.
A: Oh, that's terrible. I'm so sorry to hear this news.
B: I know. It's ugly.
------------ ------------
* can't= (can not) edememek, yapamamak, (kabiliyet, yetenek, imkan belirten can modalinin olumsuz yapısı)
- A: Can they speak French? B: No, they can’t.
(A: Fransızca konuşabiliyorlar mı/biliyorlar mı? B: Hayır, konuşamıyorlar/bilmiyorlar.)
* to imagine= düşünmek, hayal etmek, tasavvur etmek, aklına getirmek, tahmin etmek, sanmak
- I can't imagine living in a world without electricity.
(Elektriksiz bir dünyada yaşamayı/yaşamı hayal edemiyorum/düşünemiyorum.)
* to meet= karşılaşmak, rastlamak
- I met again the girl who I had met in the park the other day.
(Geçen gün parkta karşılaştığım/rastladığım/gördüğüm kızla tekrar karşılaştım.)
* I can't imagine meeting you here= (= fancy meeting you here) seni burada göreceğime dünyada inanmazdım,
seni burada göreceğim dünyada aklıma gelmezdi, seni burada görmek çok güzel, seni burada gördüğüme şaşırdım
* so= Cümleye,özellikle soru cümlesine giriş ifadesi (eee, söyle bakalım vb)
* family= aile
* to know= bilmek, haberi olmak, duymak
- You didn't know Ali was going to Bursa, did you?
(Ali'nin Bursa'ya gittiğini bilmiyordun/gittiğinden haberin yoktu, değil mi?)
* parent= ebeveyn, anne baba
* to get divorced= boşanmak
- Word has it that they are going to get divorced.
(Dediklerine/Söylenenlere göre boşanacaklarmış/boşanıyorlarmış. Boşanacakları konuşuluyor.)
* dad= baba
* to shack up with someone= evli olmadan birlikte yaşamak, aşk hayatı yaşamak, karı koca gibi yaşamak
- He left his wife and shacked up with a woman half her age.
(Karısından ayrılıp/Karısını terk edip hanımının yarı yaşında bir kadınla karı koca hayatı yaşadı.)
* young= genç
* younger= daha genç
* woman= kadın, bayan
* almost= neredeyse, hemen hemen, aşağı yukarı
- I'm almost finished. (Aşağı yukarı/Hemen hemen bitirdim/Bitirmek üzereyim/Neredeyse bitirdim sayılır.)
* than= ..den/dan
* just= kıl payı, yalnızca, çok az, zoraki, zar zor
- A: Is it raining? B: Just! (A: Yağmur yağıyor mu? B: Çok az/Serpiştiriyor/Çok hafif/Yağıyor sayılmaz.)
* little= biraz, az, azıcık
* old= yaşlı
* older= daha yaşlı
* terrible= korkunç, kötü
* ugly= çirkin, kötü, yakışıksız, iğrenç, mide bulandırıcı
* to be sorry= üzgün olmak, üzülmek
- I'm sorry to say that our efforts have failed.
(Üzülerek söyleyeyim ki/belirteyim ki gayretlerimiz/çabalarımız boşa gitti.)
* to hear= duymak
- I heard what happened to you.
(Başına gelenleri duydum. Başına gelenlerden haberim var.)
* news= haber, havadis
* I know= bence de, aynen, al benden de o kadar, sana katılıyorum, haklısın
- A: I hope it doesn't cool off this weekend. B: I know. I really want to go to the beach.
(A: Umarım bu hafta sonu hava serinlemez/soğumaz. B: Aynen. Plaja gitmeyi çok istiyorum.)
------------- -----------
A: Seninle burada karşılacağım/Seni burada göreceğim hiç aklıma gelmezdi.
B: Benim de/Ben de beklemiyordum/Bana da sürpriz oldu.
A: Eee, ailen/sizinkiler nasıl?
B: Oh, haberin yok senin/sen bilmiyormuşsun/duymamışsın. Annem babam boşandı.
A: Boşandılar mı?
B. Evet. Babam genç bir kadınla birlikte yaşıyor/aşk hayatı yaşıyor.
Kadın ondan/babamdan neredeyse yirmi yaş küçük.
Kadın/Kadının yaşı benden çok az büyük.
A: Çok kötü olmuş. Bu haberi duyduğuma çok üzüldüm.
B: Aynen/Al benden de o kadar. Yakışıksız/Çirkin/İğrenç/Mide bulandırıcı bir şey.