20 Mart 2017 Pazartesi

Çeviri Çalışmaları 74

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Shawshank Redemption-3

- Nothing stops. Nothing.
  Or you will do the hardest time there is.
  No more protection from the guards.
  I'll pull you out of that one-bunk Hilton
  and cast you down with the sodomites.
  You'll think you've been fucked by a train.
------------- -----------
* nothing= hiçbir şey
* to stop= son bulmak, bitmek, sona ermek
* or= yoksa
* to do time= hapiste yatmak/olmak, hapis cezası çekmek, hapiste cezasını çekmek, hapishanede zamanını doldurmak
- Where did you do time?
  (Nerede hapis yattın?)

* hardest= en zor, en zorlu
* protection= koruma, himaye
* guard= gardiyan
* to pull someone out of sth= birini bir yerden çıkarmak, çıkartmak
* bunk= yatak, ranza
* to cast someone down with= (bir kimseyi bir şey ile) canını sıkmak, üzmek, keyfini kaçırmak, neşesini kaçırmak, bunalıma sokmak, rahatsız etmek
* sodomite= oğlancı, ibne, homoseksüel
* to think= sanmak, zannetmek, diye düşünmek
* to be fucked by= becerilmek, düzülmek, boku yemek, hayatı kaymak, üzerinden geçilmek
------------- -----------
- Hiçbir şey bitmedi. Hiçbir şey.
  Yoksa çok zor/çetin bir hapis hayatın olur.
  Artık/Bundan böyle gardiyanların koruması olmaz.
  Seni o tek yataklı Hilton'dan çıkartırım (Seni o rahat/konforlu koğuşundan çıkartırım)
  ve oğlancılarla senin keyfini kaçırırım.
  Üzerinden tren geçti sanırsın.

19 Mart 2017 Pazar

Çeviri Çalışmaları 73

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Shawshank Redemption-2

A: We just have to put it behind us.
   Move on.
B: I'm done. Everything stops.
   Get someone else to run your scams.
------------- -----------
* just= sadece, öylece
* have to= zorunda olmak, ..meli/malı
* to put sth behind someone= geçmişte/geride bırakmak, yaşanmış bir şeyi düşünmemek, olmamış saymak, unutmak, üstesinden gelmek
- Jeny wanted to put her past behind her, start a new life.
  (Jeny geçmişini/yaşadıklarını geride bırakıp yeni bir hayata başlamak istiyordu.)

* to move on= yoluna/hayatına/yaşamına devam etmek
- It’s been a nightmare, but now I just want to forget about it and move on.
  (Tam bir kabustu/Kabus gibiydi ama artık onu unutup hayatıma devam etmek istiyorum.)

* to be done= bitmiş, bitirmek, sonlandırmak, tamamlamak
* I'm done= ben yokum, ben bıraktım, artık yapmıyorum, artık yapmak istemiyorum
* everything= her şey
* to stop= sona ermek, bitmek
* to get= bulmak, temin etmek
* someone else= başka biri, başkası
* to run= işletmek, yürütmek, idare etmek
* scam= yolsuzluk, dolandırıcılık, hile, dolap
------------- -----------
A: Bunu/Bu olayı geride bırakmak zorundayız.
   Hayatımıza devam etmemiz gerekiyor.
B: Ben yokum. Her şey bitti.
   Çevirdiğin dolapları idare edecek/Yolsuzluklarını işletecek/kılıfına uyduracak başka birini bul.

Çeviri Çalışmaları 72

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Shawshank Redemption-1

- I'm sure by now you've heard.
  Terrible thing.
  A man that young...
  ...less than a year to go, trying to escape.
  Broke Captain Hadley's heart to shoot him.
  Truly, it did.
------------- -----------
* to be sure= emin olmak
* I'm sure= eminim, bahse girerim, kesin, mutlaka
* by now= şimdiye kadar, şu ana kadar
* to hear= duymak, haber almak
* terrible= berbat, korkunç, çok kötü, dehşet verici
* thing= şey, olay
* man= adam, insan
* young= genç
* less= daha az
* than= ..dan/den
* year= sene, yıl
* to go= gitmek, çıkıp gitmek
* to try to do sth= yapmaya çalışmak, teşebbüs etmek, denemek
* to escape= kaçmak, firar etmek
* to break one's heart= kalbini kırmak, üzmek
* captain= yüzbaşı
* to shoot= silahla vurmak, ateş etmek
* truly= cidden, samimiyetle, içten, gerçekten, sahiden
------------- -----------
- Eminim şu ana kadar duymuşsundur.
  Berbat şeyi/olayı.
  O genç adam...
  -Hapisten-Gitmesine/Çıkmasına bir seneden az varken/az kalmışken kaçmaya çalışan -o genç adam-.
  Onu vurmak Yüzbaşı Hadley'i çok üzdü.
  (Onu vururken Yüzbaşı Hadley'in içi parçalandı.)
  Gerçekten öyle oldu/Samimi söylüyorum.

10 Mart 2017 Cuma

Çeviri Çalışmaları 71

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


The Boondock Saints-1


- You people have been chosen to reveal our existence to the world.
  You will witness what happens here today and you will tell of it later.
------------- -----------
* person= kişi, insan
* people= kişiler, insanlar
* you people= sizler
* to chose= seçmek
* to eb chosen= seçilmek
- Her outfit was carefully chosen.
  (Kıyafeti/Elbisesi özenle seçilmişti.)

* to reveal= açıklamak, ifşa etmek, duyurmak, ilan etmek, söylemek
- I can't reveal my sources.
  (Kaynaklarımı ifşa edemem/söyleyemem.)

* existence= varlık, mevcudiyet
* world= dünya
* to witness= gözüyle görmek, şahit/tanık olmak, şahitlik/tanıklık etmek
- Did anyone witness the theft?
  (Hırsızlığı gören oldu mu/olmuş mu?)

* to happen= olmak, meydana gelmek, yaşanmak, başına gelmek
- These things can happen to anybody.
  (Bunlar/Böyle şeyler herkesin başına gelebilir.)

* here= burada, burası
* today= bugün
* to tell of= anlatmak, bahsetmek
* later= sonra
------------- -----------
- Sizler bizim varlığımızı dünyaya duyurmak için/üzere seçildiniz.
  Bugün burada olanlara şahitlik edecek ve sonra bunları -insanlara- anlatacaksınız.

7 Mart 2017 Salı

Çeviri Çalışmaları 70

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Divergent-1


A: What makes you think you can talk to me?
B: It... must be because you're so approachable.
------------- -----------
* to make someone do sth= birine (zorla) bir şey yaptırmak, yapmasına sebep olmak, yapmasına yol açmak
- She made her children do their homework.
  (Çocuklarına ödevlerini yaptırdı.)

* to think= düşünmek, ummak, beklemek
* can= ..ebilmek, imkan, olanak belirten modal
* to talk to someone= ile konuşmak
* must= ..meli, ..malı, tahmin, çıkarım ifade eden modal, sanırım, galiba, olsa gerek
- You must be glad to see me.
  (Beni gördüğüne sevinmiş olmalısın/sevinmişsindir diye tahmin ediyorum.)

* approachable= yaklaşılabilir, cana yakın, samimi, alçak gönüllü, arkadaş canlısı, dostça davranan, sıcak biri
- The supervisor is quite approachable, so don't hesitate to bring up any problems you have.
  (Yönetici çok sıcak/cana yakın biri, bu yüzden herhangi bir probleminizi/sorununuzu açmaktan/söylemekten çekinmeyin.)
------------- -----------
A: Benimle konuşabileceğini sana düşündüren/düşündürten nedir?
   (Benimle konuşabileceğini nereden düşündün/nereden çıkardın?)
   (Benimle konuşabileceğin izlenimine nerereden/nasıl kapıldın?)
   (Benimle konuşabileceğini düşünmene sebep olan ne?)
B: Şey... çok arkadaş canlısı biri olduğundan olmalı/galiba/sanırım.

6 Mart 2017 Pazartesi

Çeviri Çalışmaları 69

English Through Movies

Filmlerle İngilizce


Harry Potter and the Half-Blood Prince-1


A: That's Romilda Vane.
    Harry, she's been trying to smuggle you a love potion.
B: Really?
A: Hey! She's only interested in you because she thinks you're the Chosen One.
B: But I am the Chosen One.
    Okay, sorry.
------------- -----------
* to try to do sth= yapmaya çalışmak
* to smuggle= gizlice vermek
- We smuggled his favorite sandwich past the nurse.
  (Ona hemşirenin yanında/gözü önünde en sevdiği sandviçi gizlice/çaktırmadan verdik.)

* love= aşk
* potion= iksir
* really= gerçekten, sahiden
* only= sadece, yalnızca, sırf
* to be interested in someone= ile ilgilenmek, ..ya ilgi duymak, ilgi göstermek
- Is that the reason you were interested in me?
  (Benimle o yüzden mi ilgilendin/Bana ilgi duymanın sebebi o muydu?)

* to think= düşünmek
* chosen= seçilmiş
* one= biri, bir kimse
------------- -----------
A: O -kız- Romilda Vane.
   Harry, o sana gizlice aşk iskiri vermeye çalışıyor.
B: Gerçekten mi/Ciddi misin?
A: Baksana! O sırf seçilmiş kişi olduğunu düşündüğü için seninle ilgileniyor.
B: Ama ben seçilmiş kişiyim.
   Tamam, özür dilerim.