English Through Videos
Videolarla İngilizce
Social Conversations in English-8
A: Hi, may I have the pleasure of buying you a drink?
B: Ok, thank you.
A: How do you like vodka?
B: I'm afraid it's too strong for me.
A: Then I suggest you have a taste of Shanghai cocktail.
B: That's a good idea.
A: There is a floor show in our lobby bar.
Would you like to see it?
B: Sure, let's go.
------------ ------------
* may= izin, kibarca istek/rica ifade eden modal
- May I have your autograph?
(İmzanızı alabilir miyim?)
* to have the pleasure of sth/doing sth= yapmanın zevkini/sevincini/mutluluğunu tatmak/yaşamak, yapmanın şerefine nail olmak
- May I have the pleasure of this dance?
(Bu dansın mutluluğunu yaşayabilir miyim/Bana bu dansı lutfeder misiniz?)
* to buy= satın almak, ısmarlamak
* drink= içki, içecek
* to buy (someone) a drink= birine bir içki/içecek ısmarlamak
- Gent over there wants to buy you a drink.
(Şuradaki beyfendi/adam size içki ısmarlamak istiyor.)
* to like= sevmek, beğenmek, hoşlanmak, arzulamak, istemek
- How do you like your eggs?
(Yumurtanı nasıl seviyorsun/istersin/alırsın?)
* I'm afraid= maalesef, ne yazık ki, korkarım ki, üzgünüm
* too= çok fazla, aşırı, haddinden/normalden fazla
* strong= güçlü, sert, ağır
* then= öyleyse, o halde
* to suggest= önermek, tavsiye etmek, teklif etmek
- We trust in your taste! What do you suggest?
(Damak tadına güveniyoruz. Ne önerirsin/Önerin/Tavsiyen nedir?)
* to have a taste of= tatmak, tadına bakmak
- Wouldn't you like to have a taste of what you're seeing now?
(Şu gördüğünüz şeyin tadına bakmak istemez misiniz?)
* idea= fikir, düşünce, plan
* That/It is a good idea= güzel fikir, bana uyar, olur, tamam, hoşuma gitti
* floor show= eğlence programı, gösteri
* to like= istemek, arzu etmek
- Please leave the toilet as you would like to find.
(Lütfen tuvaleti nasıl bulmak istiyorsanız öyle bırakın.)
* to see= bakmak, seyretmek, izlemek
- I really want to see this movie with you.
(Bu filmi seninle izlemeyi çok istiyorum.)
* let's do sth= (let us do sth) haydi yapalım/edelim
* to go= gitmek
- Let's say that we have no choice but to go there.
(Oraya gitmekten başka şansımızın olmadığını varsayalım.)
(Diyelim ki/Farzedelim ki oraya gitmekten başka çaremiz/seçeneğimiz yok.)
------------- -----------
A: Merhaba, size bir içki ısmarlama şerefini bana bahşeder misiniz?
B: Olur, teşekkürler.
A: Votkayı nasıl alırsın/Votka sever misin/Votkayla aran nasıl?
B: Maalesef/Ne yazık ki votka bana sert geliyor/votka beni çarpıyor.
A: Öyleyse size Shanghai kokteylinin tadına bakmanızı öneririm.
B: İyi fikir/Hoşuma gitti.
A: Lobi barımızda bir eğlence programı var.
Bakmak/Seyretmek ister misin?
B: Olur, gidelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder