to get used to
to get used to + (noun/Ving)= to become accustomed to it
to become used to, to grow used to
If you get used to something, you are becoming accustomed to it.
It was strange, now it's not so strange.
It shows that something is in the process of becoming normal.
= alışmak, normal gelmeye başlamak
kanıksamak, adapte olmak
to get used to English expression ingilizce alışmak |
* I've finally got used to urban life.
(Sonunda şehir hayatına/yaşamına alıştım.)
* Have you got used to driving on the left yet?
(Soldan/Sol şeritten araba kullanmaya/sürmeye hala/daha alışamadın mı?)
* John didn't think he'd ever get used to living in Paris.
(John, Paris'te yaşamaya alışacağını düşünmüyordu/beklemiyordu.)
* You might find it strange at first but you'll soon get used to it.
(Belki ilk başlarda/zamanlar tuhaf/değişik/garip gelebilir sana ama kısa zamanda alışırsın/alışacaksın.)
* Little by little, he got used to his new family.
(Yavaş yavaş yeni ailesine alıştı.)
* Jeny soon got used to Japanese food.
(Jeny kısa sürede Japon yemeklerine/mutfağına alıştı.)
* She found the heels too high, but she got used to them.
(Topuklar ona aşırı yüksek geliyordu ama alıştı.)
* I'm still trying to get used to it.
(Hala alışmaya çalışıyorum.)
* Don't worry if your new job is hard at first. You'll get used to it.
(Yeni işin başlarda/ilk zamanlar zor gelirse ürkme/endişelenme/gözün korkmasın. Alışırsın.)
* It'll take some time to get used to this.
(Buna alışmak biraz zaman alacak.)
* That year I got used to staying alone.
(O sene/yıl yalnız/tek başıma kalmaya alıştım.)
* He doesn't like that small town, but he'll get used to it.
(O küçük kasabayı sevmiyor ama alışacak/alışır.)
* It took me a while, but I got used to speaking another language every day.
(Biraz zamanımı aldı/Hemen olmadı ama her gün başka/farklı/ikinci bir dil konuşmaya alıştım.)
* I got used to her absence.
(Onun yokluğuna alıştım.)
* Life is not fair. Get used to it.
(Hayat adil değil. Alış buna/Kendini alıştır buna.)
* You'll soon get used to living in the country.
(Kırsal kesimde/Taşrada yaşamaya yakında/kısa sürede/çok geçmeden alışacaksın/alışırsın.)
* It took them a long time to get used to getting up early.
(Erken kalkmaya alışmaları uzun zamanlarını aldı.)
* It's not something you ever want to get used to.
(Bu alışmak isteyeceğin türden bir şey değil.)
* You will soon get used to the climate here.
(Buranın havasına yakında alışırsın.)
* I got used to smoking cigarette ten years ago.
(Sigara içmeye on yıl önce alıştım.)
* I think I could get used to this.
(Sanırım buna alışabilirim.)
* You'll get used to it in no time.
(Ona çok çabuk/çabucak alışacaksın/alışırsın.)
* It's pretty good once you get used to the taste.
(Bir kere tadına alıştın mı sonra harika geliyor.)
* I don't know if I can get used to that.
(Buna alışabilir miyim bilmiyorum/emin değilim.)
* It always takes time to get used to a new place.
(Yeni bir yere alışmak her zaman/daima zaman alır/ister/gerektirir.)
* At first he had trouble getting used to his new house.
(Başlarda/İlk zamanlar yeni evine alışmakta sorun yaşadı/zorlandı.)
* They got used to living in a big apartment.
(Onlar büyük dairede yaşamaya/oturmaya alıştılar.)
* I'm starting to get used to the food here.
(Buranın yemeklerine/mutfağına alışmaya başlıyorum.)
* It took them some time to get used to each other.
(Birbirlerine alışmaları biraz zaman aldı.)
* In the beginning I found it hard to get used to.
(Başlarda/İlk zamanlar alışmak bana zor geldi.)
* It takes a lot of time to get used to married life.
(Evlilik hayatına alışmak uzun zaman ister/gerektirir.)
* I'll never get used to skyrocketing prices for gasoline.
(Benzin fiyatlarının hızla/aniden yükselmesine hiç bir zaman alışamayacağım.)
* They're gradually getting used to the new situation.
(Yeni duruma yavaş yavaş alışıyorlar/adapte oluyorlar.)
* You will soon get used to speaking in public.
(Yakında/Kısa süre içinde toplum içinde/insanlar önünde konuşmaya alışacaksın/alışırsın.)
* Jeny never really got used to living on her own after her husband died.
(Jeny kocası öldükten sonra yalnız/tek/bir başına yaşamaya bir türlü alışamadı.)
* I didn't understand the accent when I first moved here but I quickly got used to it.
(Buraya ilk taşındığımda aksanı anlamıyordum ama çabucak alıştım.)
* She has started working nights and is still getting used to sleeping during the day.
(Geceleri çalışmaya başladı ve gündüz uyumaya yeni yeni alışıyor.)
* I have always lived in the country but now I'm beginning to get used to living in the city.
(Hep taşrada yaşamıştım ama artık/şimdi şehirde yaşamaya alışmaya başlıyorum.)
* Returnees have trouble getting used to life in Japan.
(Memleketlerine/Yurtlarına geri dönenler Japonya'daki yaşama/hayata alışma sorunu yaşıyorlar.)
* I got used to living in Canada in spite of the cold weather.
(Soğuk havaya rağmen Kanada'da yaşamaya alıştım.)
* In special forces, you must get used to all sorts of difficulties and dangers.
(Özel Kuvvetlerde her türlü zorluğa ve tehlikeye alışmanız gerekmektedir.)
* It took John a few weeks to get used to working in his new office.
(Yeni ofisinde/işyerinde çalışmaya alışması John'un bir iki/birkaç haftasını aldı.)
* Since the divorce, she has become very sad. But I think she'll get used to her new life.
(Boşanmadan beri/bu yana çok mahzunlaştı/çok üzgün/mahzun bir hali var. Ama bence yeni yaşamına alışacak/alışır.)
* The new rules were quite different for them but they got used to them in a short time.
(Yeni kurallar onlar için oldukça farklıydı fakat kısa zamanda alıştılar.)
* Until he got used to his new school, John kept to himself and almost never spoke to the other children.
(John yeni okuluna alışana kadar içine kapandı ve diğer çocuklarla neredeyse hiç konuşmadı.)
* You get tired of a beautiful woman after three days. You get used to an ugly woman after three days.
(Güzel bir kadından üç gün sonra/üç günde usanırsın/sıkılırsın. Çirkin bir kadına üç gün sonra alışırsın.)
* In the beginning, It was quite strange for me to drive on the left in the streets of Manchester, but after a few weeks I got used to it.
(İlk başlarda/zamanlar Manchester caddelerinde soldan araba kullanmak bana baya bir tuhaf gelmişti, ama bir iki hafta geçtikten sonra/geçince alıştım.)
* It took me a few months to get used to living in Japan. At first everything seemed very different, but then gradually it became normal for me.
(Japonya'da yaşamaya alışmam bir kaç ayımı aldı. Başlarda/İlk zamanlar her şey bana çok farklı geliyordu ama sonra zamanla/gitgide bana normal gelmeye başladı.)